Aliye Aybüke Özdemir‏
ogan.insan@gmail.com
Yazarın diğer köşe yazıları ...

Bütüteç:    

LGBTİ+

Çok sevdiğim bir karikatürist ve düşünür tam da LGBTİ+ larla ilgili tartışmaların göbeğinde geçen memleketin sıradan gündemlerinin birinde ‘Eğer Tanrı LGBTİ+ bireylerden nefret ediyorsa, neden bu kadar tatlılar?’ temalı bir çizim paylaşmıştı. Bunun üzerine fazlaca düşünmüştüm.

Hiç homofobik olmayan hatta LGBTİ+ destekçisi olan biri dahi bizleri tanımlarken, onaylarken ve savunurken tatlılığımıza gönderme yapıyordu. İnsan yerine konup, günahlardan arınmamız için sanki tatlı, komik, renkli, eğlenceli olmamız gerekiyormuş gibi hissettim. Açıkçası Türkiye’de yapılan, katıldığım ya da gözlemlediğim prideların, etkinliklerin, partilerin, toplaşmaların, eşcinselleri de kapsayan feminist örgütlenmelerin ve dahi tanışmaların her birinde az ya da çok bu şekilde hissetmiş ya da hissettirilmiştim.

Elbette ki bu hayattaki her şeye nüfuz edip egemenlik kuran kapitalizm ve onun ‘masum karısı’ liberalizmin bize bir armağanıydı. Bu liberal feminist bakış açısı ve aktivizminin sosyolojik çıktısıydı.

Çünkü patriarkal kapitalist sistem, kadınların yıkıcı ve asi enerjisini sönümlemek için -kendi kaburgasından- renkli mi renkli, minnoş bir vitrin süsü, sus payı, illüzyon çıkarmıştı: Liberal Feminizm. Böylece kadını devrim ve değişimin en önemli aktörü olmaktan alıkoyabilecekti. Böylece kadın vücudunu hala sermaye olarak konumlandırabilecekti (yani buna seks işçiliği diyebilecekti). Devrimci emekçi kadınların yerini de sistemden fonlanan aktivistler alacaktı ve onları tehdit olmaktan çıkarıp birer pet, PR halkasi, maskot, çıplaklık ve şov nesnesi, fetiş, sosyal sorumluluk projesi, mücadele kırıcı ve hatta pazarlama stratejisi olarak çıkarcı networküne hapsedebilecekti. Arada kumda oynamalarına, soyunmalarına, komik sloganlar atmalarına ve bağırmalarına izin vererek tehlikeyi en aza indirecek, sistemin bekasını sürdürecekti.

Bu belki global bir kandırmaca ya da oyalama idi ama bunu Türkiye’de her zaman daha çok hissettim.

Türkiye’de eşcinsellerin sosyokültürel yapısı, genel olarak Türkiyeli herkesi kapsayan sosyokültürel yapıya benzerlik gösterir. Yani bu oldukça marjinal görünen ve hareket eden, çoğu insan için aşırı ve bold sayılabilecek dikkat çekici ve neredeyse histerik bir imaj çizen LGBTİ+ bireyler aslında kendi görünüşlerinin ve yansımalarının tam tersi olan muhafazakar, baskıcı aile yapılarından gelmekte, sosyal eşitsizlikten yara almakta, göç travmaları yaşamakta ve ayrımcılıkla hayatın her alanında mücadele etmek durumunda kalıp sanki bunların hiçbiri kendisi değilmiş de bohem, flanör, sanatsal, ‘marjinal’ ve entelektüel imiş gibi sivrilmekte ve kendini bu imajlara sarmaktadır. Ne yazık ki hayat pratiğinde bunun karşılığı yok denecek kadar sınırlıdır.

8 Martlarda da aynı gariplik var. Pankartlar: Norveç. Hayatlar: Erzurum

Bu rahat, seks hayatı renkli, hemcinsini her koşulda koruyan, modern, sivri dilli, içi dışı bir ve korkusuz kadınlar 364 gün neredeler? Neredeyiz, bize hiç rastlayamadık biz. Keşke her gün onlara maruz kalsak.

Hatta çoğu zaman özel hayatınızda size deli, edepsiz, ukala diyerek sizi aşağıladığını sananlar da bir günlüğüne Virginia Woolf`a dönüşüp aranızda yürüyebiliyor.

Zaten Türkiye’deki kadınların da LGBTİ+ bireylerin de sorunu hiçbir zaman çıplaklık, istediğini giymek olmadı ama konu kapanmak da dahil hep bu taraftan irdelendi. Yani eşcinsellerin çoğu şiddete ve tacize uğruyor, bazıları öldürülüyor, neredeyse hepsi tehdit ediliyor, sigortasız işlerde ve ağır hizmet sektörü işlerinde çalışıyor, yeterli eğitimi ve aile desteğini alamıyor iken en önemli konumuz nasıl renkli ya da çıplak olmak olabilir ki?

Aslında Türkiye ile Birleşik Krallık’taki LGBTİ+ bireylerin hayatlarını ve onlara yaklaşım tarzını kıyaslayınca bu iki yüzü çok daha net görebiliyorsunuz. İngiltere’de devlet LGBTİ+ bireylere pozitif ayrımcılık sağlayacak bazı kuralları uyguluyor durumda. Örneğin zorunlu mu bilmiyorum ama işe alımlarda bir eşcinsel kotası var ya da nefret suçları ile mücadele için ayrı bir polis hattı var. Geçen

senelerde katıldığım Londra’daki bir onur yürüyüşüne bir milyon insan katılmıştı. Polisler de gökkuşağı bayrakları ile dans ediyorlardı. Çocuklarıyla, eşleriyle, köpekleri ve ebeveynleriyle yürüyüşe katılan çok sayıda insan görebiliyordunuz.

Yine de rahatsız olduğum ve garipsediğim şeyler burada da vardı ama tersinden gösterimi gibi. Örneğin uluslararası banka ve holdinglerin çalışanları pride konvoyundan ellerinde gökkuşağı bayrakları ve drag kostümleri ile geçiyorlardı. Şirketler markalarını, logolarını ve ne derece devasa sponsorlar olduklarını gözümüze sokuyorlardı. Prideın kapitalist görüntüsünden bir süreliğine rahatsız olsam da bu bir boyun eğdirmeye daha çok benziyordu. Sisteme boyun eğdirme ve kendini kabullendirme.

Bu yüzdendir ki Londra’da yaşarken kendimi hiçbir zaman öteki gibi hissetmiyorum. Sıradan bir insanım ve bazen de pozitif ayrımcılığın avantajını yaşıyorum. Marjinal görünmem, çılgın davranmam, renkli olmam, maskot gibi herkesi eğlendirmem gerekmiyor. Flört ederek, memnun ederek ya da ‘normal’ insanlardan daha cana yakın ya da ilginç olarak yer edinmiyorum. Ben ben olduğum için kabul görüyor ve toplumda var oluyorum. İstersem pozitif ayrımcılık kotasından yararlanarak devlet memuru kontenjanında bir heteroseksüelden daha tercih edilir olabilirim ya da çeşitli desteklerle bazı eğitimlerden yararlanabilirim, evlenebilirim, renkli ya da eğlenceli olmasına gerek kalmadan performans sanatı haricinde bir temel sanat dalıyla ilgilenebilirim veya sanat ya da estetikle hiç ilgisi olmayan bir alanda öncü olabilir, yaptığım bu işlerden para kazanabilirim.

Eşcinsel olduğumuz için sadece kafe, bar, dövmeci, sahne, podyum ya da kerhanede çalışmak zorunda kalmadığımızı anlamamız gerekiyor. Bu baskıyı üzerimizden söküp atmamız gerekiyor. Biz sevilmek için çırpınmak zorunda değiliz. Hele ki memleketimizde, ana kucağında ve baba ocağında.

Aliye Aybüke Özdemir



Tarih: 18.06.2021

Okunma: 776
Paylaş Face
Paylaş facebook
Blog
Paylaş Blogger
Frien
Paylaş Friendfeed
Mysp
Paylaş Myspace
Twit
Paylaş twitter


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısının tüm hakları lezce.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, alıntılanan sayfaya aktif link verilerek kullanılabilir.



Not: Bu sayfalarda yer alan Köşe yazıları ve okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan lezce.com sorumlu tutulamaz.

  Bu yazıya ait yorumlar

Yorum eklenmemiş

[Yorum eklemek için tıklayın]