tr en sk zh ru ro pl nl it fr es el de cs
AnaSayfa lezbiyen Haber lezbiyen Makale lezbiyen Seri ilan lezbiyen İtiraf lezbiyen Duvar lezbiyen Magazin lezbiyen Eğlence lezbiyen Astroloji lezbiyen Forum lezbiyen Sohbet  

Foruma hoş geldiniz


KONU [Forumlar] [Konular]
lezce Tarih : 18.02.2009

Üye
(2 Puan)

      murathan mungan şiirleri:
GECE VE MÜZİK



Ne zaman otursam gecenin başına

Ne zaman müziğin;

yazamıyorum sözünü etmek istemediğim şeyleri

birbirinden ışığını saklayan uzak yıldızlar gibi

çekiliyor herşey kendi karanlığına

parmak uçlarımda yıldız tozlarıyla kapıyorum gözlerimi

Ey ruhumun en büyük şartı olan tedirginlik!

Şimdi saat on iki

Şimdi gece ve müzik



Ne zaman otursam gecenin başına

Ne zaman müziğin

göçüyorum boş kağıdın sessizliğine

kalbim, kapatılmış kireç kuyusu akıyor kendine

bakıyorum gençliğim geçiyor uzaktan

dudaklarında bir ıslık

kitapların on lira olduğu zamanlardan



anayurdum gece, kalbimi yazdım mürekkebinle



gün bir çocuk, yaralanmış

akşamın kıyılarına vuran

yürekteki gizli yemin

gidiyor bir şiirden ötekine

ardında yıkılmış kentler


bayındır düşler var ilerde

gün bir çocuk, yaralanmış

ütopyaları kalelerle değiştiren

güdümlü gündüzlerde



anayurdum gece,

öt pelerinini ışıkları sönmüş odalarda

radyo dinleyen çocukların üstüne



saf kokunun sindiği oturma odaları

zamanın tortusu eşyaların duruşunda

duvarlarda içi boşalmış resimler

yıllardır dağılmayan bir sis

akşam yemeklerinin yendiği muşamba masada

kilit altına alınmış duygular, düşünceler

bütün tetikler çekili durur

gerginliğin geometrik nizamında

ışıkları yanmamış akşam alacası

okul dönüşü saat beş radyoda fasıl çalar

bütün gün iç geçiren

ölgün kadın yüzleri sobanın etrafında

ağrı eşiği alçak,

acı frekansı yüksek

okul ve aile birliğinde parçalanmış çocuklar

bir oda, bir dönümlük dünya

kol demiri iner az sonra


çıplak yara gençlik

günden geceye ilerleyen

yüksek gerilim hattında



odam, yaralı hayvan

gecenin gümüş alaşımında gölgelenen eşyalar

müziğin dördüncü duvarı, karanlığın kundağı

sarıyor gündüzün yaralarını

kendime yerleşmek, kendimden uzaklaşmak için gözlerimi kapıyorum

dinliyorum uçurumlara oturmuş ağaçlar gibi başka odalardaki yalnızlıkları



odam yasak kitaplar

suç ortağı şiirler

sevdiğim bir kaç poster

odam bir karaduygu fotoğrafı

o çember zaman içinde

yoktu ki varolmanın başka yolları

yastığımın altında

tutukluk yapmaz silahım

uykumu bekleyen kelimeler



geri dönüyorum

geçmişte çalınan bir gecenin kapılarından

yarım kalmış bir sevişme hatırlıyorum

bir daha hiç tamamlanmamış olan

sonra bir diğerini, bir diğerini daha

de
rken dağılmış kristal

odalarda sızlayan



sonra seni

siyah motorsikletli çocuk

deri ceketin odamın duvarında asılı kaldı

yıllar yılı birbirimizi paralamaktan

vazgeçip seviştiğimiz ilk ve tek akşamdı

benim için sus payı bir kaç şiirsin artık eski hatıra

ya sen ne yaptın bunca zaman

değişmesi gerekeni sağlaştırmaktan başka



bak duyuyor musun

Deep Purple, Led Zeppelin

Emerson, Lake and Palmer

plak zarflarında yitirdiğimiz ritüel

bugün birinci viteste yaşıyormuş gibi

bir duyguya kapılıyor musun ara sırada olsa

buluştuğun birileri var mı

gecenin, müziğin, şiirin toprak hattında

kapamadan gittiğin arka kapı

bak açık duruyor hala

uğrar mısın bir gün unuttuğun ceketini almaya



Hırsızlığın ürpertili monologu:

Kendime hayatımı anlatıyorum

Da
ha o zamanlar biliyordum

Yapmaya çalıştığım her şeyin

Kendime hayatımı anlatmak olduğunu.

Sözcükleri sevmeyi, büyütmeyi, büyülemeyi,

onları sivriltip silah yapmayı, yaralamayı da

süsleyip gönül almayı da

aynı zamanlarda öğrendim.

Sözcüklerin karbon ve elmas gücünü keşfettim.

Gecenin geometrisinde, müziğin matematiğinde

Saklı duruyor şimdi gizli sözlüğüm

Uzakta değil

Hırsızlığın ürpertili monologu

dilimin ucunda siyanürüm.



Duvarlarda uzak bir geleceğin koyu gölgeleri

Şiirlerimizi okurduk mahcup bir fısıltıyla

plaklar dinletirdik birbirimize, filmler anlatırdık

Sonra gizlerimizi vermeye gelirdi sıra

dünyayı anlamanın yakıcı isteğiyle

gömüldüğümüz kitaplar, genç ölenlerin matemi...

Hiçbir şey ilham vermezdi aşka ve kavgaya

Eric Clapton`ın gitarı, Genesis`in tarihi

ve Ayın
öteki yüzü kadar

Şimdi radyoyu açsam

Biliyorum dünyanın bütün radyolarındasınız

Gençliğini kirletilmiş takvimlerde yaşayanlar!



Artık ne montumun cebindeki çakı

Ne yüreğimde tetiği düşmüş sözcükler

Çok zaman oldu

Odamızın kapısını çekip

O evlerden çıkalı

Ellerimizi ve yüreğimizi kirletmeden geçtik

vahşetin yakın tarihinden

ucuza yaralandık, pahalıya ölmedik

Biz radyonun son çocukları



anayurdum gece,

ört pelerinini ıslığını yenileyen

çocukların üstüne



gece ve müzik

kapanış programı

bu kitabın da

kili dağılıyor

kendime yazdığım serüvenin

her şiir tabletler halinde bölünüyor birbirine

çoğalıyor birbirinin içinden

gündelik dile transpoze edilmiş şarkıların

biliyorum, kimi derin yaralar okunmaz kalp ağrısı

kırgın
lıklarım

kimi eski hatıra ecza dolaplarında saklı mırıldanlıklarım
 
 
 
CEVAPLAR
lezce user 18.02.2009

Üye
(2 Puan)


    OMAYRA



Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana

Mendili kan kokan sevgili arkadaşım

Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım

elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür

adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın

macerasında

yolun sonunu söylüyordu

günahkâr iki melek olan sağdıçlarım



Al birkaç bulutlu sözcük

atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman

mekik, taflan, kar kesatı bir iklim

aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik

bu ilişkinin topografyasını

mezhepler tarihinden bulup çıkardım

adanan boynunda o gümüş zincir

bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda

işte yazgının kara zırhlısı!

Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!

Çünkü hiçtir bütün duygular

Korkunun verimi yanında



Benim ruhum nehirler kadar derin!

Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!



Arı bir sessizlik duruyor

şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta

gövdenin demir çekirdeği

kalkan teninin altında

sana okunaksız bana saydam giz

içindeki uğultunun izini sürüyorum

bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini

harabeler diriliyor

heykeller tamamlanıyor

kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde

başka çağlara gidip geliyoruz

aşk tanrısı için

seviştiğimiz ve uyuduğumuz sahillerde

aşkın kaplan ve yılan düğümüyle



Öpüyorum seni boynundaki yaradan

iniyorum kaynağına

aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor

dokunuşlarımın parıltısında

düğümlü mendilin, gümüş zincirin

sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler

çözülüyor avuçlarımda



Tılsım tamamlanıyor

ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte

indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor

zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim

tılsım tamamlanıyor

dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle

sevgilim oluyorsun

uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında

bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına



Adın yoktu tanıştığımızda

eksiğini de duymadık

bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini

adının yerine kullandık



Adın yoktu tanıştığımızda

sonra da olmadı

çünkü başka biri oldun zamanla



Şimdi adın var

şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri

yükseliyor ve tehdit ediyor

kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini

yüzümün pususunda geziyor

sularda bilenmiş bıçaklar

uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım

etimle ruhum arasında çelişen ilke

geri döndü bana

kendi ellerimle kurduğum kara büyüden

içimdeki tarih bitti

siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini

ve şimdi adın var

ve şimdi

ikimizin vaktinde

intikam saati geldi



Omayra, bu adı verdim sana

ve mevsimleri bütün anlamlarıyla

iki çakılına bir deniz vereyim

hayallerine mavi buğday

dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim

esmer ve çırılçıplak bir gecede

bütün düşmanların gelecek

koynumdaki cenazene



Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken

kucağımda başın

gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını

kendi enkazımın üstünde

kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan

öldürerek yaşatacağım seni kendimde



Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün

gücünden habersiz sakin gülüşün

kamçılıyor içimdeki bütün köleleri

ben ki hileli bir oyun,

birkaç kırık zar

ve kara muskalı tılsımlarla

almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime

asıl sen tutsak etmişsin beni

dünyaya kapalı kapıların ardındaki

içi boş sessizliğine



sığlığın, sevgisizliğin

o sonsuz kendiliğindenliğin

dünyanın sana değmeyen yerleri

nasıl da çekici yapıyor seni

o kadar bağlandım ki

tutkusuz bedenine

ya öldüreceğim seni

ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne



Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra

uğultusu geliyor ta derinden

gövdemin geçtiği masalların

içimdeki deprem ayakta tutuyor beni

geri dönüp vuruyor çalınmış zaman

bak sana korkaklığımı veriyorum

var olmanın bütün varoşlarından

ben yenildim, işte silahlarım

tılsım tamamlandı

sonuna geldim çizgilerini sildiğim

bir büyük haritanın

aşkım ölümün sınırında Omayra

olduğun yerde kal kımıldama!
 
Sayfalar:  1


 
-----------------------------------------------------
Copyright©2008 - Lezce bir Kodme hizmetidir
-----------------------------------------------------


forum, chat, sohbet, haber, sinema, arkadaş, partner, muhabbet, odaları, odası, kanalı, itiraf, sitesi, siteleri.