Üye
(200 Puan)
|
Mistik Dünya- Bölüm 2:
Aradan aylar geçmişti. İkos şehri, daha önce görülmeyen hava olaylarına şahit oluyordu. Herkes gergindi. Karanlığın ve aydınığın tüm büyücüleri şaşkın ve tedirgindi, şehir bakanların hemen göremediği istilacılarla sarmalanmıştı, her şey değişiyordu. Korkunun bıraktığı tüm enerjiler büyücülerin ruhundan gökyüzüne akıyordu sessizce ve yavaşça, gökyüzü tüm akıntılara şiddetli bir yağmur ve soğukla karşılık veriyordu. Sığınakta işler iyi gitmiyordu, sürekli yönetim değişiyor, daha kimse ne olup bittiğinin farkına varmadan tanımadık yüzler o hain bakışları ve iç kaldıran sırıtışlarıyla beliriveriyordu.Lady Tin Tori’nin tüm bunları düşünmeye aslında pek halide yoktu. Yorgundu, göz kapakları düşüyor, ne zaman geleceğini kestiremediği tuzlu damlalardan kirpikleri ağırlaşıyordu. Ruhu kırgın, düşleri kırıktı. Aldığı her nefes içini yakıyor, attığı her adım sanki viskoz bir karmaşık duygular bataklığında yürümeye çalışıyormuşcasına ağır geliyordu. Tam yeni güçlerini kontrol etmeye başladığını sanarken bir anda iç dengesi allak bullak olmuş, başa dönmüştü hatta başlangıcın gerisinde bir sonsuzluk varsa o sonsuzluğun bir noktasına sürüklenmiş gibi hissediyordu. İlk defa ruhu boştu. İlk defa içi dışına boşalmış ve boşalanlar asla geri toplayamayacağı milyonlarca küçük parçaya bölünüp sağa sola saçılmıştı. Lady Zeoji’yi düşünüyordu, Tin Tori. Aşık olduğu kadını, büyüsüne, zekasına, ruhuna kapılıp gittiği o kadını düşünüyordu. Birkaç zaman önce Lady Zeoji, kendi krallığını ilgilendiren bir konuda müttefikleriyle toplantı yapmak amacıyla İkos şehrine gelmişti. Bu haberi alan Lady Tin Tori, bir anda uzun zamandır damarlarında dolaşmayan o heyecanın büyüsüyle , dudağının kıvrımındaki gülümsemesini kapıp, Lady Zeoji’yi karşılamak için hazırlıklara başlamıştı. Her gece sesini duymadan, mektuplarını okumadan uykuya bile dalamadığı Lady Zeoji ile koskoca birkaç günü beraber geçirebilecekleri için çok mutluydu. Sanki tüm alimlerin ve büyücülerin aradığı, ardında huzurun bahçelerindeki sonsuzluğa açılan o yüce kapıyı bulmuş geriye sadece anahtarı çevirip kendini yaprakların üzerine atıvermek kalmıştı. Fakat işler hiçte Lady Tin Tori’nin umduğu gibi olmamıştı. Lady Zeoji, adımını İkos şehrine atar atmaz, varlığının o inanılmaz büyüsü sanki tüm şehirde yankılanmıştı. Gökyüzü bile Lady Zeoji’yi en tatlı haliyle, tüm sıcaklığı ile karşılamış kara bulutları uzaklaştırmıştı. Lady Tin Tori, Lady Zeoji ile buluşmak üzere kalesinden ayrılmadan önce herşeyi gözden geçirdi; Zeoji’ye duyduğu sevgi ve bağlılık kelimelerin boşluklarında sıkışıp kalsın istemiyordu. Dürüstlük tepesine tırmanıp eski bir dostu olan Lady Marios’dan içine asla yalanların giremeyeceği küçük bir kutu yapmasını rica etmişti kutunun içine bir doğruluk aynası yerleştirmiş ve üzerine gerçekten hissetmeden yazamayacağı kelimelerini yerleştirmişti. Koruyucu mağaraların derinlerine inmiş, oradan aldığı madenlerle şans perilerininde dokunuşuyla bir madalyon yaptırmıştı. Bu madalyon, dürüstlük kutusunun doğru kelimeleriyle, Lady Zeoji’ye sonsuza dek şans getirmesi ve onu tüm kötülüklerden koruması için işlenmişti. İşe yarayabilmesi için, gerçek aşkın dokunuşuyla kutsanması gerekiyordu. Kaleden ayrılmadan önce Lady Tin Tori kutuyu açmış, içindeki madalyonu gerçeğe dönmesi sihiriyle öpüp geri koymuştu. Yola koyulan Tin Tori, bir şeylerin ters gideceğini aslında içten içe anlamıştı. Sanki tüm evren ve tüm görünmez ruhların enerjileri bu buluşmayı engellemek istercesine ayaklanmıştı. Gökyüzü yüzünü dönmüş ani, pis bir sağanak başlamıştı. Yer değiştirme büyüleri işe yaramaz olmuş, bir yerden bir yere ulaşmak zorlaşmıştı. Yolda hiçte girmek istemediği bir patikadan geçerken hiç sevmediği meyvelerin kokuları üstüne başına bulaşmış, üstelik arkadaşlarından yardım alarak hazırladığı küçük süprizlerin yapılamayacağı haberini almıştı. Tüm aksilikleri görmezden gelerek yoluna devam eden Lady Tin Tori.
|