Üye
(4 Puan)
|
Sis (kısa hikaye bıdısı):
Zamansız yağmurun getirisi soğuk oldu.. Su damlaları küçük çocuğun yüzünden süzülürken hareketsizlik ruhunu sarmıştı. Üzerinde ince sararmış beyaz bir t- shirt eski paçaları yırtılmış bir kot ve denizci şapkası vardı. Elinde de eski oyuncak treni. Annesinden gizli eski banliyödeki kırsal alana gidip treniyle oynamak istemişti. Arkadaşı markında gelmesini ümit ederek patikadan yürüyerek gelmiş aniden yağmurun bastırmasıyla eski bir evin bahçesindeki garaja sığınmıştı. Garajın kapısının açık olmasına sevinmiş kendini şanslı hissetmişti. Ayakkabılarının içi su dolduğundan yalınayak kuru zemine çökerek yağmuru ve manzarayı seyre dalmıştı. Yağmurun aniden bastırmış olması canını sıkmış olsa da manzarayı izlemek hoşuna gitmişti. Yeşilin binlerce tonu etrafı kuşatıyordu sanki, yağmurdan kaçışan hayvanlar oradan oraya hızlı adımlarla saklanmaya çalışıyordu. Gözlerini bile kırpmadan karşısındaki manzaraya bakıyordu. Sonra uğultuların arasından ona ulaşan tiz kadın sesini duydu.. Ses acı çeken bir kadına aitti; kanını donduracak kadar ürkütücü geliyordu kulağa.. Birden oradan uzaklaşma isteği tüm ruhunu sardı ama ayakları sanki söz dinlemiyordu hatta sesin geldiği tarafa dönüp bakmaya cesareti yoktu. Ses gittikçe uzaklaştı uzaklaştı. Elleriyle kulaklarını tıkayıp annesinin onu uyutmak için söylediği en sevdiği şarkıyı mırıldanmaya başladı. Kulaklarını açtığında yağmur dinmişti ve sesten eser yoktu. Derin bir oh çekip ayağa kalktı hafif nemli ayakkabıları giydi. Hava kararmak üzereydi annesi meraktan deliye dönmeden acele eve gitmeliydi asıl mesele eve bu kıyafetlerle nasıl gireceğiydi. Zihninde bu düşünceler dönerken biraz önce duyduğu sesi ve hissetmiş olduğu korkuyu unuttu. Şarkıyı mırıldanarak giderken keyfi yeniden yerine gelmişti. Yolu yarıladığında arkadaşına rastladı. Birden içi öfkeyle doldu.
- oooo süper beni saatlerce ağaç ettin üstüne üstelik yağmurdan sırılsıklam oldum ve sen şimdi karşıma çıkıyorsun.
- Çocuktan ses seda çıkmıyordu! Sadece titriyor ve anlamsız bir şeyler mırıldanıyordu
O anda arkadaşına öfkesinden sıyrılıp ona daha dikkatli baktı. T- shirt’ünün yakası yırtılmış her yanı çamur içindeydi. Teni mosmor olmuştu ama sanki tüm kanı çekilmiş gibi duruyordu. Bir şey onu oldukça korkutmuş ve biraz hırpalanmış gibi duruyordu. Telaşla arkadaşına yöneldi.. Bir adım attı; arkadaşı sanki onu görmüyordu. Arkadaşının yanına ulaşıp onu sarsmaya başladı
- Mark, Mark!
- John çok korkunçtu hemen buradan uzaklaşmalıyız, hemen!
- Mark neler dönüyor, bana açıklama yapmadan hiç bir yere gitmiyorum..
- Tamam anlatırım ama buradan uzaklaşmalıyız yoksa bir daha eve dönemeyebiliriz.
John telaşlandı ve Markın sözünü dinleyerek onun peşinden evin yolunu tuttu. Aklında bin tane tilki dolanıyordu. Ama arkadaşına biraz zaman tanıması gerektiğini hissetti ve anlayışla sessizliğe gömüldü. Şehre yaklaştıkça arkadaşı arkasına bakmayı bırakıp sakinleşmeye başladı. Bunu fırsat bilen John hemen ;
- Mark seni dinliyorum artık neler olduğunu anlatmanın zamanı geldi!
- John şimdi beni sakince dinle, olaylara inanmayabilirsin ama yalan söylemiyorum. Çok korkunçtu John, çok korkunç.. Seninle belirlediğimiz buluşma noktasına geç kaldım bende kestirmeden gelerek aradaki mesafeyi kapatmayı planladım. Ama orman o kadar sessizdi ki bir şeyler sanki ters gidiyordu. Biraz ilerledikten sonra yağmur başladı. Bende ormanın sessizliğinin yağmurun getirisi olduğunu düşünerek geç kalmış olmama odaklandım. Yağmur hızlanınca mecburen yıkık döküp bir evin aslında harabe demek daha doğru olur yıkıntılarını sığındım diyelim. Sonra biraz ilerimde toprak hareketlendi önce köstebek olduğunu sandım ama köstebek olamayacak kadar büyük bir alan hareket halindeydi sonra bir el çıktı topraktan sonra bir kafa! Çok şaşırdım birinin bana oyun oynadığını sandım ama sadece kendimi kandırıyordum hareket bile edemedim çok korkmuştum, neler olduğunu algılayamıyordum. Sonra topraktan çıkan kadının vücuduna odaklandım iyice odaklanmak için yıkılmış bir duvarın arkasına saklandım ve daha çok yaklaştım. Kadının her yeri lime lime olmuştu kanıyordu, çok acı çektiği belliydi. Buna rağmen topraktan çıkmaya çalışıyordu sonra durdu ve çığlık atmaya başladı.
John duydukları karşısında şok olmuştu ama duyduğu çığlığı hatırlayarak ürktü.
- John çok korkunçtu kadının çığlığı kulaklarımı tırmaladı resmen acı çekiyor çıkmaya çalışıyor ve çığlık atıyordu. Bense bir adım bile atamadım çok korkmuştum. Sonra kadın çıktı topraktan çamur ve kana bulanmış bir şekilde. Üstünde eskiden beyaz olduğu anlaşılan ince askılı uzun bir gecelik vardı. Uzun sarı saçları vardı ama çamurdan kararmıştı sanki. Yürümeye çalıştığında ben kaçmaya başladım. Ormana yöneldim o sırada başka yerlerde de toprak hareketleri gördüm ödüm patladı. Sonra nasıl kaçtığımı bilmiyorum bile tek hatırladığım o görüntülerden sonra senin beni sarsman ve bağırmandı.
Mark’a bakakalan John ne söyleyeceğini bilemiyordu. Tek yapabildiği açık kalan ağzını kapatmak oldu. Marka dönüp;
- Ailelerimize bu olanları anlatmamız gerek Mark .. Ya oradan çıkanlar kötü varlıklarsa?
- John ya bize inanmazlarsa ne yaparız?
- Annem her zaman iyi bir dinleyici olmuştur asla bana çocuk muamelesi yapmaz beni her zaman dinler ve yol gösterir.
- Bence peder gitmemiz gerek!
- Önce anneme gidiyoruz hadi...
İkisi de John’ların evine giderek John’un annesin Alice’e durumu anlatmaya karar verdiler. Adımlar sık ve kararlıydı. Eve ulaştıklarında evden gelen loş ışık güven duygusuyla sarılmasına neden oldu. Ama kapıyı çalmadan önce bir saniye kadar tereddüt ettiler. Mark kapıya vurdu sabırsızca. John’un annesi kapıyı hemen açtı. Sıcacık bir gülüşle oğluna şefkatle baktı.
- Yine sözümü dinlemedin ve şu haline bak. Haylaz çocuğum J
Alice şefkatli bir kadındı. Kasabada çok sevilirdi. Muhtaçlara yardım eder ve herkese yardıma koşardı; oğlunu da çok severdi.
- Anne! Sana anlatmamız gereken çok önemli bir konu var. Şimdi sakince bizi dinle ve yalan söylemediğimize inan.
Mark ve John tüm hikayeyi Alice’e ayrıntılarıyla anlattılar. Alice sakince onları dinledi, hiç tepki vermedi. Anlatacakları bittiğinde beklentiyle annesine baktı John. Alice anlayışlı bir ifade ile gülümsedi.
- Artık büyüdünüz sayılır ve size anlatmanın zamanı geldi. Aslında bunlara şahit olmanızı hiç istemezdim. Ondan sana o boş araziyi yasaklamıştım ama sen her zaman ki gibi haylaz John’um oldun ve sözümü dinlemedin. Orada gördükleriniz gerçek bunu bende ve tüm kasabada yaşayan yetişkinlerde biliyor. Kasabanın cadılarını oraya gömüyoruz canlı canlı. Yüz yılları cadı olduğuna inandığımız kadınlar yargılandıktan sonra o harabeye götürülür ve gömülür. Ama rahip Aziz Peter öldüğü için yeni yetme bir rahip seramoniyi devraldı ve işlerde bir terslik olmalı ki; siz bu görüntüye maruz kaldınız. Şimdi gördüklerinizi bana anlattığınız için mutluyum gidip pederi çağırmalı ve o cadıların hakettiği yere gitmeleri için yeni bir ayin düzenlememiz gerekiyor. Siz burada kalın ve kilere saklanın ben hemen gelirim.
John ve Mark duyduklarına inanamadı tüm kasaba çıldırmış olmalıydı. Masum insanları diri diri toprağa gömen bir kasabada doğup büyüdüğüne inanamayarak birbirlerine hayretle baktılar...
|