Egenin küçük bir şehrinde dünyaya geldim ama o şehre hiç ait olmadım. Annem beni emzirirken bile farklı bir bebek olduğumun farkındaydım. Büyümeye başladım…
5 yaşındaydım. Bir elimde salçalı ekmek bir elimde topacım vardı. Onu gördüm. Aynı yaştaydık hemen hemen. Üzerinde kırmızı bir elbise elinde elma şekerini yalayıp, top oynayan çocukları izliyordu. Yanına yaklaştım, ürkek ürkek bana baktı. O an içimdeki his neydi bilememiştim hatta o hissi 10 sene boyunca anlamaya çalışmıştım. O kızı yanağından öptüm ama 5 yaşında olmama rağmen bu arkadaşça bir öpüş değildi, korkmuştum. O da korktu koştu gitti elmalı şekerini atıp… Hikâyemin ilk başlangıcı böyle oldu. Liseye kadar erkek arkadaşım olmadı (sonra da olmadıJ). Çok sosyal bir tip olduğumdan erkeklerin de ilgisini çekiyordum ama içimde o kızı ilk öptüğüm anı unutamıyor anlayamıyordum. Erkeklerle çok iyi kanka olan ben onlar aşıkını itiraf ederken iğreniyordum. Garipti… Zira kız arkadaşlarım Mehmet’i nasıl öptüğünü, hatta nasıl oynaştıklarını anlatıp duruyordu. O bela soru da o zaman geliyordu “eee sen hiç aşık olmuyor musun yaa bak Ali peşinde dolanıp duruyor?” tabiki cevabım yalanlar yalanlar…
Aylarca kendimle konuştum, düşündüm, düşündüm... Ben de bir gariplik vardı ama neydi bu? Sürekli kızlarla yakınlaşmak, vakit geçirmek isterken, erkek arkadaşlarla sadece maç muhabbeti yapmamda bir gariplik olmaydı? Bu düşündüğümde 15’indeydim…
O zamanlar bilgisayar denilen alet, “belli” kimselerde vardı. Öyle ki bulunduğum şehirde bile sadece 2 tane internet kafe vardı. Koşarak gittim çünkü “Google” her şeyi biliyormuş. Oturdum bir masaya ama klavye bana bakıyor ben ona… Nasıl soracağımı dahi bilmiyorum! “Lezbiyen” kelimesi lügatimde yok tabiJ hiç unutmam aynen şunu yazdım karşımdaki ekrana: KIZ KIZA? Ve tabi dönüm noktam o kafede 6 saat boyunca okuduğum yeni dünyamı tanıdıktan sonra oldu… Hasta değildim ben! Eve kadar yürüdüğüm her adımda içimden “BEN EŞCİNSELİM, BEN LEZBİYENİM!” dedim. Tanrım bu nasıl bir rahatlamaydı, sanki hayatım bir yapbozdu ve bir parça 15 senedir yoktu. Eksik tamamlanmıştı, ilk defa o gece sigara içtim, sanki her nefeste dumanın içinde hayatımın sorularını üflüyordum. Yalnız değildim oysaki onca sene sadece benim böyle olduğumu sanmıştım… 15 sene içimi kemiren, o küçük kızı neden öptüğümün cevabını da anlamak zor olmadı, ilk güzel uykum da o geceydi…
Aynı senin yaz tatilinde Antalya’daki teyzeme tatile gittim. Orada birçok arkadaşım vardı. Gündüz denizde geceyse ateşin etrafında şarkılarla türkülerle takılırdık. O grupta bir hatun vardı, kimseyle pek konuşmaz ama şarkılarda denize kadeh kaldırır, içer içer ve deniz kıyısındaki evine giderdi. 34 yaşındaydı, insanın gözlerinin arkasını görüyormuş gibi bakan anlamlı gözleriyle bir iki kere çakıştı saf saf bakan gözlerim. Sadece dudağının kenarına ufacık bir gülümsemeyle geçiştirdi bakışlarımı… Bir akşam sahilde içip, yine gitarda “akdeniiiizz akşamlaaarrıı bir başka oluyoooor” gibi zamanın şarkılarında eğleniyorduk. O da vardı… Bir anda kalktı ve “evde şarapla devam edeceğim gelmek isteyen??” dedi ve gözlerimiz yine çakıştı. O anki nasıl bir cesaretti bilemedim ama “ben gelirim” diye öğretmenine parmak kaldıran çocuk gibi havaya kaldırdım elimi… “Gel bakalım” dedi. Gittik… Çok muhabbet etmedi, kadehimi verdi karşıma oturdu önce bana sonra ayın yakamozu düşmüş denize “şerefe!” dedi. Denizi izlerken şarabı içiyorduk ki şaraptan nefret ederim! Birden “sen hiç öpüştün mü çocuk?” dedi… Ben de bir ter bir ter o kadar ki saçımdan damlayacak… Toparladım ve o güne kadar sanki bir sürü kızı öpmüş gibi gururlu ve çok bilmiş bir ifadeyle “tabi kii!” dedim. Yiğitliği b.ka süremezdim dimi? Gülümsedi yine… “Peki o zaman...” dedi ve beni öptü… Tanrım kalbim sanki kadehin üstüne fırladı ve orda atıyordu. Elimdeki kadehi düşürmeden yere öyle bir koydum ki… “ Ah çocuk…! Öğreneceksin ama sadece böyle bakarak etrafa öğrenemezdin, o yüzden hep yanlış bile olsa denemelisin, anca deneyince tecrübe edersin” dedi ve karşıma oturdu. İçimden “tanrım titrememe sebep olan organım hangisiyse onu şuan öldür ya da durdur” diye dua ederken ayağa kalktı “hadi çocuk, şimdi git eğlen hatta yüz ama dediklerimi unutma..” dedi… Evden çıktım yürüdüm, yürüdüm… Hayatıma yön veren kadının elinde bu sefer elma şekeri yoktu ama kırmızı şarabı vardı. Ya şaraptan ya bana söylediklerinden ya da beni öptükten sonraki o gülümseme beni sarhoş etmişti. Yolumu çizmeliydim, öğrenmeliydim. Aşklarım artık platonik olmamalıydı… İşte o gün bugündür deniyorum ben.. İnsanları, aşklarımı en önemlisi kendimi… Tecrübelerim bazen acı da oldu her insanın ki gibi ama pes etmedim.
Şu sözü çok severim:
Çömez yakınıyormuş: ``Bize öyküler anlatıyorsun ama anlamlarını açmıyorsun.`` Usta yanıt vermiş: ``Biri sana meyveyi çiğneyerek ikram etse hoşuna gider miydi?`` Paul Brunton
Hayat güzel bir meyve tabağı, o yüzden o meyveleri her ne olursa olsun keşfedin derim kızçelerJ
Afiyet olsunJ
Ferah Kalın…
29.01.2013
Parmak Kadın
|