Merhaba,
Öncelikle “2 Kadın 1 Bebek” isimli yazıma yaptığınız yorumlara, tebrik ve destek mesajlarına hatta eleştirilerinize sevdiceğimle çok sevindik ve hepinize çok teşekkür ediyoruz. Anlaşılan o ki, bizim ufaklığın geeeeniş bir teyze kitlesi olacak. Ayrıca bu süreci her haliyle yazmaya devam edeceğim. Umarım güzel haberlerle dönerim size…
Renkli sitemizde üyelerin katıldığı şehirlere bakarsak İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya vb. hep başı çekiyor haklı olarak… Bakarsak hepsi büyük şehir belediyesi zaten. Büyük şehirlerde de lezbiyen olmanın zorlukları var elbet ama 23 yılını Ege’nin küçük bir şehrinde geçiren ben biraz bu zorluklardan bahsedeceğim. Benzer, hatta aynı zorlukları yaşadığımıza eminim isimlerimiz farklı bile olsa…
Anadolu’nun çoğu küçük şehrinde olduğu gibi herkes “Zeki Müren sanat güneşimiz”, “aaa Bülent bir diva ‘hatun’da ses sağlam be abi!” gibi naralar atıp, alkışlarken çoğu içinden hatta bazen dışından “çoluğumuzu çocuğumuzu Allah korusun böyle şeylerden!” der geçer. Sen o cümledeki “böyle”lerdensindir fakat susarsın. “Allah korusun” dendiğine göre seni Allah korumamış lan o bile terketmiş dersin küçücük kafanla… Zamanla anlarsın sen de Allah’ın bir kulusun onlar gibi…
Ortam böyle olunca kendindeki değişikliği de geç farkedersin… bütün kızlar “Ahmet’e Mehmet’e bakarken sen Ahmet ve Mehmet’in baktığı güzeller güzeli Ayşe’ye, ceylan gözlü Fatma’ya bakarsın. Etrafındaki erkeklerin hepsi kankadır, ileriye gidenlere ağırlığını ve duvarlarını koyar uzaklaştırırsın. Bu hafiften de güzel hatunsan hele çok zor olur. Düşünsene Ahmet 1 ay senin peşinden koşar (bu arada en yakın arkadaşın Ayşe senin rüyalarını süsler), Ahmet koşar koşar bıkar ve yanındaki Ayşe’ye göz koyar. Sonra senin peşinden koşarken yaptıklarını Ayşe’ye yapar tabi Ayşe inanır ve bir bakarsın aşık olduğun kadın Ahmet’in kollarındadır. Ondan sonra gelsin “isyanlar” gitsin “alkoller” fonda Sezen abla “seni kimler aldı? Kimler öpüyor seniiii?” diye bağırır. Zordur. Kıyım kıyım kıyılır o yürek ama bir köfte olmaz.
“Etraf ne der?” sorusu ailenin sana verdiği en boktan emanettir. Atamaz ve satamazsın. Bu korkuyla da şehrindeki lezbiyen olduğunu düşündüğün kızlara dahi bakamazsın. Ama platonik acılardan köfte olan yüreğin bağlasan durmaz yeni çareler ararsın. Aradım da… Bulursun da… Buldum da!
Baktım ki olmuyor Ayşe’leri Ahmet’ler kapıyor, lezbiyen olan Burcu bile benim gibi korkuyor hatta Ahmet’lerle gezmeye tozmaya başlıyor; “bu şehirden çıkmak gerek” dedim. Oturdum internetin başına, araştırdım. En yakın İzmir’di bizim memlekete tabi… Orada kafeler varmış, barlar varmış… “mışmış’la olmaz gidip görmek lazım” dedim ve o gün dershaneyi astım ve atladım otobüse. Sora sora Bağdat bulunduğu gibi internetten not ettiğim kafe-bar isimlerini de bulmam çok zor olmadı. Veee bir şeyin tadı bir kere hoşuna giderse kolay kolay bırakılmaz lafını test edip, onayladım. Her klasik yalan olan “Merve’lerde kalacağım” bahanesiyle ayda 2-3 hatta 4-5 kez İzmir’in yolunu tuttum. Burdan İzmirli hatun kişilere selam olsun ki beni büyüttüler her şeyi öğrettiler.
“Butch’ızz sonuna kadar!”
“Ayol pasifim!”
“Her türlü iş var Aktif-Pasifim!”
“Kendimi herhangi bir tanımlamaya hapsetmem, kadınlığımı yaşarım!”
“Heteroseksüelim ama merak için buradayım!”
“Trans kadınız bacım!”
diyenlere kadar hepsiyle bir tanışıklığımız oldu evelallah! Hepsinde inanılmaz anılar biriktirip tabiri caizse köyüme geri dönüyordum. Hiç dönmek istemezdim ama harçlıklarla anca bu sıklıkla İzmir’in tadını çıkarabiliyordum.
Bir de küçük şehirlerde “etraf ne der?” olgusuyla lezbiyen hemşerilerden kaçarken üniversiteli eşcinseller daha bir cazibeli gelir. “Nasılsa buralı değil!, Çevreni nasılsa tanımaz ve nasılsa gidecek!” olgusuyla zamanla onlarla da birlikte olunur. Hem öğrenci evleri de olur onların pek de işine gelir insanın… Örneğin “anne hani şu üniversiteli ablalar var ya onlara matematik çalışmaya gideceğim, belki uzarsa, kalırım” gibi güzel ve sağlam yalanlarla olay kapatılabilir.
Bazen de senin ne olduğunu bilmeden (belki de bilinçaltı sezerekten) yakın arkadaşın sana tuhaf bir şekilde abayı yakabilir. En “dumur” durumdur zannımca… Hele değer verdiğin biriyse hele de senin kalpte ona en ufak bir titreme yoksa boku yemişsindir. Zor durumdur, çıkması bu durumun içinden daha da zordur.
Veee en çok rastlanılan olay sanırım; internet aşkları… Eee ne yapacaksın? Her zaman büyük şehirlere gidemiyorsan, üniversiteli tiplerde de iş yoksa ailene bir yerini yırtıp bir bilgisayar aldırmakla işe başlarsın. Annem, aldatılan altın günü arkadaşlarını anlatırken “çok can yaktı şu internet” derdi. Evvela anlamadım tabi bunu. Meğer hetero amcalar hatta teyzeler de internet denen zamazingodan sevgili bulurlarmış. Dalarsın sen de bu camiaya… Muhtelif arkadaşlık sitelerinden sohbet (chat) odalarına kadar geniş yelpazede sabahlara kadar geyik yapıp ağına biri takılır mı diye bekleyip durursun. Msn’ler, telefonlar verilir hatta bir yolu bulunup buluşulur bile… Hatta insanları gerçek isimleriyle değil takma isimleriyle (nick) tanırsın.
Sevdiceğimle aşkımızı da “Lezce” sitesine borçluyuz. Bir gün doğduğum küçük şehirdeyim yine… Üniversite bitmiş, oradan kalma alkolikliğim devam etmekte ve bunalımın dibindeyim “neden bu şehirdeyim hâlâ” diyerekten. Soda şişesine viskiyi koydum, hatun kişilerle muhabbet edip duruyorum. Profilimde Salvador Dali’nin en sevdiğim sözü yazıyor sadece: Bir deliyle aramdaki tek fark; Ben Deli Değilim! Yuuulooop bir mesaj geldi: “heey ben de deliyim!” yazıyordu. Resme baktım “tıııhh deliye bak” dedim aramızdaki yaş farkına bakarak! Muhabbet başladı… Msn’e taşındı ve kameralar açıldı… “Niye konuşmuyorsun? Klavyenin seslerini duyuyorum” dedi sevdiceğim. Fena sarhoştum sesten çakılacak derece hem de… “eee şey faranjitim var” dedim. Israrla sesimi duymak istedi: “merhaba” dedim. “Vaaay ne faranjiti beee bu viski sesi” dedi. Kadın bombaydı, içtiğim alkolü bile bildi… Gel zaman git zaman Eros oklarını bize de sapladı. Başladı gelip gitmeler… Yetmedi. İstanbul’a taşındım. Aynı evi paylaşmaya başladık. Yetmedi. Yakında Avrupa’nın bir şehrinde nikah masasına oturacağız! Şimdi çoğunlukla dalga geçtiğim bu siteye şükürler borçluyum. Hayatımın aşkı, huzuru “ben de deliyim!” diyerek burada buldu beni… O küçük şehrin buhranından, dedikodularından, korkularından söküp aldı bu yüreği…
Çocukluğumdan beri sevemediğim o küçük şehri işte böyle bıraktım arkamda. Hâlâ Anadolu’nun küçük şehirlerinde olan arkadaşlar var eminim… Korkmayın! Su yolunu buluyor, sadece kendinize güvenin ve birazcık sabredin! Tanrının unuttuğu çocuklar değiliz biz, özel çocuklarıyız unutmayın!
Ferah Kalın!
Parmak Kadın!
|