Yazarlar narsist olurmuş, naçizane beni de katmışlar söylerken. Dilim pabuç gibi, kelimelerim zehir misali. Annem derdi ki “Bu dünyada böölee çıkardığın dilin öbür dünyada ensenden çıkacak!” O derece yani!
Henüz bacak kadarken, fazlasıyla girişken ve ateşli tavırlarım yüzünden mesleklerin içinden doğal olarak avukatlık yakıştırılıyordu. Alfabeyi öğrendiğim andan itibaren ise evimizin duvarlarına, keçeli kalemlerle öğretmenciliğe başladım.. Kağıtlara yazmak çizmek sıkıcıydı oysa duvarlar eğlencenin daniskası. Annemin güdümlü terlikleriyle ilk o zamanlar tanıştım. Ne zaman duvarlara bir şeyler karalamaya başlasam nerden çıkarlardı bilmem ama illaki hedefi tuttururlardı o terlikler! Onlardan korunayım derken liderlik ruhum çıktı ortaya! Daha ilkokuldayken başlayan başkanlık bayrağım bütün öğrenim hayatım boyunca devam etti. Sınıf başkanı, okul başkanı, spor kolu başkanı, trafik kolu başkanı ve bilumum ne kadar işe yarar yaramaz kol bacak varsa hepsinin başkanı (Etrafa hava atarken çok işime yaradılar o zamanlar!)
10 yaşında spora başladım. Önce atletizm, anneden gizli tabi, neymiş derslerimi etkilermiş. Bir gün antrenmanda anneme yakalandım. Yarışlara hazırlanmak için idmanlarda koşturan ben, o gün anneden kaçmak için tabanları yağladım. Beden (eğitimi!) öğretmenim “Rekor kırdın yarışmayı kesin sen kazanacaksın” dedi! Yarışmada 2. olunca başarımdan etkilenen öğretmenim beni hentbol takımının kaptanlığına getirdi! O yıl ilkokullar arası hentbol turnuvasında Türkiye şampiyonu olduk. Nice başarılar yakaladım spor hayatımda ama hiç birinin tadı o şampiyonluktaki gibi olmadı…
Ortaokul da voleybol, lise de basketbol. Derken bir gün okul çıkışı abuk bir kavganın ortasında kalıp eve tenten gibi gidince kararımı verdim, taekwondocu olacaktım! Hırsım tavan yapmış olmalı ki ilk zamanlar hocam gördüğü yerde pata küte girişip durdu! İç huzuru ve dengeyi sağlayan bu sporda amaç kendimizi savunmayı öğrenmek karşımızdakini dövmek değil dedi! Ne zamanki sakin olmayı deneyeceksin, o zaman bir şeyler öğrenmeye başlayacaksın! Aldığı her darbede burnundan soluyarak çekirge gibi yerden sıçrayan ben, sonunda sakin olmayı öğrendim. (Yalan yok, bir süreliğine!)
Rol kesmek konusundaki yeteneğim efsaneleşince önce okuldaki tiyatro grubu, sonra yaz tatillerinde devlet tiyatrosu yolları. Jest, mimik, diyafram kullanmayı öğreten hocalarıma buradan teşekkürü borç biliyorum. Öğrendiklerim sayesinde sonraki yıllarda ikili ilişkiler kurmakta hiç zorlanmadım, özellikle kızları tavlarken!
16 yaşında bir pazar sabahı, herkesler uyurken babamın arabasını kaçırdım. (Kız kaçırmayı yeğlerdim, orası ayrı!) Çevre yolunda teyp son ses cıs tak cıs tak giderken benzin bitiverdi, kaldım yolun ortasında kelaynak gibi! O zamanlar cep mep hak getire, buldum bi bakkal, aradım evi yüreğim kuş misali. Babam çıktı telefona, daha alo demeden “Hangi yolda kaldın, yerini tarif et deyyus!” dedi! (Deyyus lafı bana oradan hatıra) Aslan babam elinde benzin bidonu çıkageldi. Önce “Madem bi halt yiyorsun insan benzin ibresine bakmaz mı hiç!” diye kükredi! Sonra “Biz seni yaparken nerde hata yaptıkta oğlan olacakken kız oldun sen!”dedi! Ya baba dememe kalmadan sarıldı bana, “Bir dahakine beni de almayı unutma!”
Sonra büyüdüm ve kirlendi dünya. Kirlenen dünyaya inat beyaz sayfaları kara kalemle süsleme sanatıyla tanıştım. Özellikle lise dönemlerimde kompozisyon ödevlerinden kaçmak gibi bir lüksüm yoktu.
-Eveet sıra Bilgemizde arkadaşlar herkes sussun!
Edebiyat derslerinde kompozisyonlar okunurken, benim yazılar dikkat çekince illaki her yazımı okutturdular hocalarım. İyi ki de okutturmuşlar, yazma sevdamın ilk yüreklendiricileri, onların teşvikiyle katıldığım yarışmalardan aldığım derecelerin ilk mimarlarıydılar.
Yazarlığın ilk adımıdır günlük tutma eylemi. Bende anlatmaya başladım başımdan geçenleri gün sonlarında defterimin satırlarına. Bir gün arada fırsat olursa birikmişleri yazarım diye alıp okula götürdüm günlüğümü. Götürdüğüm gibi de son ders çıkışı sınıfta unuttum şahane bi şekilde, hademeler bulup müdür yardımcısına vermişler oh ne güzel! En arka sayfada ismimi okuyan hocam ertesi gün beni gördüğünde yanına çağırdı.
-Bu senin mi?
Allahım sana geliyorum dedim içimden, rezil oldum!
-Evet hocam benim!
-Nasıl bir çocuksun sen yaa muhteşem yazmışsın, gülmekten gözlerim yaşardı!
-Neyi yazmışım hocam?
-Ne yazdığını bilmiyor musun evladım, bu defterde yazılanlar işte, geçenlerde bahsettiğin komedi oyunu değil mi? Kesinlikle sahneye konmalı, kapalı gişe oynar vallahi!
Gülme sırası bana gelmişti. Ama gülsem mi şaşırsam mı bilemedim. “Hocam elinizdeki tiyatro oyunu değil, benim hayatım!”
O gün, aslında herkesin kendi hayatını bir film şeklinde yaşadığını anladığım gün oldu… Sonrasında üniversiteyi kazanıp da kapısına dikildiğimde, karşımdaki devasa tabelaya bu bilinçle bakmıştım. Kendi dünyamın merkezi ve tek hâkimi benim! Asla yalnız değilim! İçimdeki mutlak güç daima benim yanımda ve yardıma hazır! Öyleyse yenilmeyeceğim hayata, ayak direyeceğim! Bir kolumda empati, diğer kolumda hoşgörü, kararlı adımlarla girdim okulun kapısından içeriye… Bu benim filmim ve kendi filmimde figüran değil, başrol olacağım!!!
Bu yazıyı neden mi yazdım?
Janjanlı saçların dar paça pantolonlarla çarpıştığı, her daim hüzünlü bakışların fırlatıldığı, ne yapılırsa yapılsın ısrarla mutsuzları ve umutsuzları oynayan günümüz “Emo” ve ona yakın gençliğinin sitemizdeki üyeleri, sağ olsunlar takipçilerim olarak mail attılar. Siz nasıldınız ergenken / biz yaşlardayken diye sordular. Onlara buradan topluca bir cevap olsun istedim. Ancak dedim ya serde narsistlik var, kendimi biraz fazla anlatmışım!
Peki kim bu gençler derseniz… Emo olanları anlatmıyorum bile, onları zaten biliyorsunuz. Onlara ilaveten diğerleri dersek.. Nam-ı diğer dijital gençlik. Hani şu internetin başından ayrılmayan, otobüste yer vermedi diye “şimdiki gençler bizden yaşlı” cümlesiyle dakikalarca çekiştirilen, evin içinde bile ev halkıyla mesajlaşarak iletişim kuran, üşengeç, tabiri caizse “uyuz”, hiçbir şeye karışmayan, deprem olsa umursamayan gençlik var ya o gençlik, hani “tivitır” ve “feysbuk” gençliği… Hepimize röveşatadan gol attılar!
Nasıl mı? Malum yaz geldi, havalar sıcak. Hayvan dostlarımız su bulmakta zorlanıyorlar, doğadaki çiçekler ve ağaçlar ise aklına esenin insiyatifinde.. Genelde hayvanlara sahip çıkıyoruz ama doğayı unutuyoruz. Unuturken de birbirimize sorup duruyoruz “Ne olacak bu ağaçların hali?” Derken birileri sahip çıkmaya
başladı doğaya. Ve o birilerinin arkasından gelen uyur-gezer dediğimiz gençlik bir anda sıyrılıp çıktı ortaya. Daha n’oluyor demeden bizden önce sahip çıktı çiçeklerine, ağaçlarına, doğasına, kısacası “geleceğine”… Hepimize birer ders verdiler, damarlarından akan kanın ateşiyle… Bir de baktık ki, karşımızda bambaşka bir gençlik var. Heyyttt beee dedim “İşte bu gençler bizim gençlerimiz”... Son derece aklı başında, ne istediğini bilen ve bu isteğini saygı çerçevesinde ortaya koyan gençlik… Bir o kadar da esprili, yaratıcı, eğlenceli, pırıl pırıl gençlik… Uyuduğunu sandığımız gençlik…
Ayakta alkışlıyorum ben bu gençliği :)
HAMİŞ : Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine…
(Nazım Hikmet RAN)
Işık ve sevgiyle
Bilge ADAM
Tarih: 08.06.2013
Okunma: 3331
Paylaş
Face
Blog
Frien
Mysp
Twit
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısının tüm hakları lezce.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, alıntılanan sayfaya aktif link verilerek kullanılabilir.
Not: Bu sayfalarda yer alan Köşe yazıları ve okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan lezce.com sorumlu tutulamaz.
Bu yazıya ait yorumlar
Yorumlayan:schmied
Yüreğinize sağlık hocam.
Yorumlayan:maschera
Başkanım :)Hocam her zaman ki gibi. Bi klasik yani size olan sevgimi hayranlığımı dile getirerek başlıcam yazmaya...
Aşksınızzzz sizzz ...
(Duyulmadı sanırım,az bağırdım :)
Çok Seviyoruuuummmm Siziiiiii...
(Yok gene az oldu ama siteyi uynadırmayayım bağırıp :)
Bahsettiğiniz o mutlak gücü siz ve sizin gibi değerli ögretmenlerimiz aşılıyorsunuz zaten gençlere ve ögrenme merakını kaybetmeyenlere. Bende sizin gibi değerli hocalarımı ayakta alkışlıyor, o göklere çıkardığınız gençlik adına size (ben genç değilim ama ;) teşekkür ediyorum.
(Hocam,çıkıyorum nasılsa tekrar bağırsam olur dimi :)) siziiiiiiiiiii
çoookkkk seviyoooorrruuummmm .......
Yorumlayan:momo
bağır maschera, uyandır siteyi!.. hatta birlikte bağıralim.. sizi seviyoruzzzz....
yazılarınızla ilk tanıştığımda ``güçlü bir kalem ve daim olmalı`` demiştim kendime ve size.. beni haklı çıkaran siz olsanız da bu düşüncemin gerçekliğini görmek harika..
gündemi de kapsayan bu yazınız gençlerimize bir ışık olacaktır mutlaka, inanıyorum..
abartı yok nerdeyse her yazınızı ``lütfen bitmesin`` diye okurken sona geldiğimde tarifsiz duygular beni sarmış oluyor..ve narsistlik deyince Elif Şafak`ın dedikleri geliyor aklıma; ``Tanrı zannedersin kendini kendi küçük evreninde. Yaratmak muazzam bir iptiladır. Ve her yazar yaratıcılığına müptela. Her gün bu iksirden bir doz içmezsen olmaz, titreme nöbetlerine yakalanırsın. Elin ayağın tutmaz, gözün görmez, yüreğin çarpmaz olur eğer yazamazsan.Dostların aradığında, mühim işler çıktığında, eşin ya da sevgilin yemeğe çıkmak istediğinde, omuzlarına başka sorumluluklar yüklendiğinde, sen yazının yüzü suyu hürmetine hepsini bir bahaneyle atlatacak, savuşturacaksın. Yazmak dışında her şey ``tali`` gelecek. Sadece ve sadece yazıya zaman ayıracaksın.``
işte bu nedenle her zaman daim olun.. genlik adına ve site adına teşekkür ediyorum...
Yorumlayan:karcicegi
Merhaba, duygu ve düşüncelerinizi güzel ifade edebilen biri olduğunuu yazılarınızdan anlayabiliyorum.Keşke, yazım kurallarına da gereken önemi verebilsen!
Yorumlayan:Leonara
Hangi yolda kaldın, yerini tarif et deyyus! *-*
Yorumlayan:momo
herhangi bir yerde ya da bu sitede bir yazı okuyorsunuz.. yazıyı sonuna kadar okuyorsunuz -aslında o yazı okutuyordur kendini sonuna kadar- yazıda okuduğunuz düşünceleri beğeniyorsunuz veya desteklemiyorsunuz ama yine de sonuna kadar okuduğunuz bir yazıda bir şeyler var ki okuyorsunuz...
okuma bitti, yazıyı analize geliyorsunuz yani yazıyı düşünüyorsunuz ve de yazanı -tanımasınız da- bazen bir yazıdan kendinize bir pay biçemezken yazının son noktasını görüyorsanız eğer yazanın sahip olduğu anlatım uslübudur sizi o son noktaya getiren...
gelelim yoruma ya da eleştiriye..eleştiri:bir şeyin daha iyiye gitmesi için veya bir yanlışın düzeltilmesi için yapılan bir değerlendirme eyleminin ismi, bunu yapanlar genelde ukala sıfatını alma riskini alanlardır..burada eleştiri yapan kişinin ukala sıfatını almamak eleştiri marifetine bağlıdır, bknz:aynı yazarımızın ``aktifsel çalışmalar`` yazısındaki momo nun yorumu..derken kendimi örnek göstermek istemesem de ukalalıktan kendimi kurtardığım için örnekliyorum :) yani eleştiri yaptığımızda kendimizi orataya koymuş oluyoruz bir şekilde ve de bunu yaparken hem kendimizden bir şeyler verirken karşı taraftan bir şey aldığımızı göstermeliyiz ki hep beraber bir adım atmış olalım..
o yüzden inanıyorum ki ``karçiçeği``nin eleştirisi,uslübundan dolayı biraz tepki aldı..
burda yazılan köşe yazısı olsun, bizim yazdığımız yorumlar olsun, herkes yazdığı her harften sorumludur o yüzden harflerimizi israf etmeyelim..beğenelim ya da beğenmeyelim eleştirilerimizin her zaman haklı olması dileğiyle köşe yazarlarımıza sahip çıkalım...
daim kalemlere saygıyla....
Yorumlayan:Admin
Degerli köşemizin, sevgili okurları
Daha önce de yazdıgım gibi yorumlarınız yazı ile alakalı olmalıdır. Yazarı eleştirmeniz yada savunmanız anlamsızdır. Yazı için olumlu yada olumsuz yorumlar yapılabilir. Fikir tartısması yapmalısınız. Sen söylesin, bu boyle olmalı, sen yanlıssın, ben dogru, zaten, ama, vs. tarzı yorumlarınız kişiseldir kışkırtıcıdır. Yazı ıle alakasızdır ve yeri burası değildir. Yazarı hedef alan veya kişisel tartısma yaratan yazılar yazan uyelerımız, okuyucularımızı rahatsız ettıgı ıcın makale bölumunden men edılebilirler. Bilginize..