Sevdiceğimle henüz tanışmadığım zamanlardı. Zor ve bir o kadar yorucu bir ilişkiden çıkmış, kendime bir iş bulmuş ve kafamı dağıtmaya çalışıyordum. Ara ara eski günlerimi yad edip İzmir’e küçük kaçamaklar yapıyordum. Üniversiteden sonra ailenin yanına gelmenin verdiği ağırlık, aylarca uğraştırıldığım bir ayrılık süreci, o arada tanıştığım kadınlar, her şey ama her şey bana ağır geliyordu. Psikolojik durum: depresyondu kısaca. Alkolü su yerine tüketiyordum, öyle ki şirkette karton bardakta votka, şarap kokmayan ne varsa götürüyordum. Anlayacağınız kafa kaputtu.
Bir gün, yine içiyorum tabi, iç sesim şunu dedi:
-sana hatunlardan fayda yok bacım, yapamıyorsun sen onlarla, aslında sen lezbiyen de değilsin, sen ailenin hayal ettiği gibi evlenmelisiiiiiiiiiin, çocuk yapmalısııııııın… bla bla
“evet ya haklısın dediğini yapmalıyım” dedim iç sesime. Dedim ama “nasıl olacak lan şimdi bir herifle” de diyen bir mantık sesim vardı. Hemen sesini kıstım, toprak attım üstüne “olur olur bal gibi olur herkes sana şu çocuk sana baktı, şu çocuk teklif ediyor, şu çocuk sana aşık olmuş deyip durmuyor mu heeeh annem kap onlardan birini bal gibi olur” dedi yine marifetli iç sesim. Günler geçti tabi ben de hiç faaliyet yok, kızlara bakmıyorum, “lezce”ye girmiyorum, İzmir’e gitmiyorum öylece duruyorum hayatta öylece…
Bir gün şirketten arkadaşım aynı zamanda çocukluk arkadaşım da olan Burcu molada yanıma geldi ve:
- valla şuan ben de inanamıyorum ama bizim bölümden İskender seni yanımda görmüş ve çok tatlı hatun tanıştırsana dedi. Ben “o pek sevgili modunda değil” dedim hayır diyeceğini bilerekten ama elçiye zeval olmaz söyleyeyim yine de” dedi. Ben de ışıklar patladı “talih(siz)li bu olabilir, bir yerden başlamak lazım” dedi lanet olası iç sesim. Burcu’ya:
“Çağır bakalım, gelsin beyefendi bi kahveden ne çıkar” dedim. Tabi Burcu şookk! Aynı gün mesai bitimi geldi İskender…
İskender o kadar kalabalık bir şirkette hemen göze çarpan yağız bir delikanlıydı. Başka bir duruşu vardı hayata bu hemen belli oluyordu. Diğer erkeklerden farklıydı bu kesindi. Tedirgindi çok da konuşamadı. Ben kendinden emin “yarın bi kahve içelim mi?” dedim. “çok sevinirim tabi” dedi. Eve geldim koydum viskiyi başladım düşünmeye… İç seslerim pata küte kavgaya başlamıştı zaten… Sabaha kadar öylece içtim düşündüm, düşündüm içtim.
Ertesi gün, mesai bitiminde İskender’le buluşup bir kafeye gittik. Gebericek gibiydim beynimdeki sorulardan “ne diyeceğim ben bu adama şimdi, neler konuşulur ki?, Sappho’nun şiirleri konuşulmaz dimi? Yok yok konuşulmaz ne salak hatunsun yaa!!!” kafamda her şey dönüp duruyordu bütün saçmasapanlığıyla. Oturduk kahveleri söyledik. Başladık konuşmaya… İkimiz de hemen hemen aynı şeyleri düşünüyorduk; hayattan beklentisizlik, sağlam ikili ilişkiler, yaşadığımız küçük şehrin insanın sinirini nasıl bozduğu vs… Bir de İskender bana bir sürpriz yumurta hediye etti en komiği de oydu. Her neyse eve geldim. Her şey tamamdı, çocuk çok tatlı çok kibardı ama bende “tık” yoktu! İç ses devreye hemen girdi
kahpece “olur olur, hemen daha ilk buluşmayla bir şey olmaz, zamanla olur olur” dedi mahalle kadını havasıyla… Mantığımın sesini ustaca kovdu yine! Günler geçip gitti çok sık olmasa da İskender’le görüşüyorum, kahveler, biralar içiyoruz. Hayatımda karşı cinsten biriyle bu kadar daha iyi anlaşabilir miyim bilmiyorum. Bir gün İskender “bana gel kahveye” dedi. Yalnız yaşıyordu. “ohaaaa hadiii bakalım sevgili Lezerolla şimdi ne b.k yiyeceksin?”. Aklımdan bir sürü felaket senaryosu kurdum. “Ya dokunursa, ya öpmeye kalkarsa, sadece kahve içmeyeceği kesin adamın!” vs.. korkularımdan deli cesaretiyle arınıp “Tamam” dedim, ama hemen Burcu’yu aradım: “İskender eve kahveye çağırdı ben yalnız gidemem ne olur sen de gel nasılsa senin arkadaşın?” dedim ve taktım Burcu’yu koluma ve İskender’e gittik. İskender kahvenin yanına incirli bir kek yapmış ki kadınlığımdan utandım o derece. Daha sonra yine gittim ona. Ortamızda bir kedi onu okşuyorduk, kahve içiyorduk ama herifin eli elime değmiyordu. Burcu her gün “hâlâ” öpüşmediniz mi?” sorusundan bıkmıyordu. Ama yok İskender en ufak bir teşebbüste dahi bulunmadı. Hatta o zamanlar “şu hetero kadınlar da hetero herifleri ne abartıyor?” bile dedim kendi kendime… Ama buna son vermenin zamanı gelmişti. İskender çok iyi bir dost olacağa benziyordu ve böyle bir adamı kendi saçmalıklarımla üzmemeliydim. Konuştum. “Bak İskender seni çok seviyorum, seninle çok iyi vakit geçiriyorum ama bu bir ilişki boyutunda değil. Sen de ‘evet’ dersen arkadaşlığımızın baki kalması beni çok mutlu edecek” dedim. O da “ben de aynı şeyi düşünüyordum ama seni kırmadan nasıl söylerim diye düşünüp duruyordum” dedi. O an içimin yağları eridi ve “tövbe” ettim bir daha böyle saçmalamayacağıma. Hayatımda en büyük saçmalamamdı kendimi zoraki heteroseksüel yapmaya çalışmam. Ama insan bazen öyle deliriyor ki ve hayat ona öyle ağır geliyor ki en salak şeyleri bile gözünüzü kırpmadan yapabiliyorsunuz. Neyse, İskenderle çok iyi arkadaş olduk acayip eğleniyorduk her şey muhteşemdi. Ben tabi hemen lezceye hızlı bir dönüş yapıp sabahlara kadar içip hatunlarla muhabbet ediyordumJ Derken sevdiceğime aşık oldum ve atladım geldim İstanbul’a…
İskender’le hiç kopmadık. Memlekete gittikçe görüştük, ara sıra o İstanbul’a geldiğinde görüştük. Veee kızlar asıl hikaye şimdi başlıyor…
Bir gün İskender aradı ve “evde misin? Evinize ziyarete geleyim?” dedi. “Tamam” dedim. Sevgilimi ev arkadaşım olarak biliyordu. Metro çıkışından aldım İskender’i eve doğru gidiyoruz. Eli sürekli telefonundaydı. “Hayırdır?” dedim. “Sevgili yaptım” dedi. “aaa paçoza bak kimmiş söylesene?” dedim heyecanla. “Söylemem sürpriz!” dedi ve o esnada eve geldik. Muhabbet ederken benim telefonum çaldı, ben konuşurken İskender, sevdiceğime bir şeyler soruyordu duyamadım tabi. Kapadım telefonu, İskender gülerek bana döndü:
- Kuzum ben sana bir şey söyleyeceğim, yani artık söylemem gerek… benim bir sevgilim var…
- Eee anlat bakalım ben de onu merak ediyorum dedim. Güldü:
-Benim sevgilim bir erkek ama ben “gay”im kuzum!.. dedi!
“Tepemden aşağı kaynar sular döküldü” deyimini ilk defa o an yaşadım. Duraksadım, aklımdan milyon tane senaryo geçiyordu. “Kesin beni deniyor, benden ya da bizden bir şeyler sezinledi, yazıyor, ayak yapıyor” falan filan toparladım.
-İnsanların kiminle yattığı beni ilgilendirmiyor, benim için önemli olan arkadaşlığın İskender… diyorum ama renkten renge giriyorum, bir gözüm sevdiceğimde ne yapacağımı bilemiyorum. Sonra başladı İskender hayatını anlatmaya neden bilmiyorum hâlâ beni denediğini sanıyordum. Neden bu kadar paranoyağa bağladım onu da çıkarmış değilim. Konuşma ilerledikçe sevdiceğim çaktırmadan bana kaş göz yapıyor. İskender’e açıklamak istediğimi hep ona söylüyordum çünkü… Biraz nefes aldım ve pat diye:
-İskender bu hatun da benim sevgilim biz de lezbiyeniz! Dedim. Üçümüz de kahkahalarla gülüp olayın tatlı şokunu yaşıyorduk. Sonrası saatler süren keyifli bir muhabbet… Meğer İskender benden hep şüphelenmiş ve artık dayanamayıp eve gelmek istemiş. Ev diyorum çünkü kendince bir teori geliştirmiş “eğer evde çift kişilik tek yatak varsa bizimki kesin lezbiyenJ” zaten eve geldiğinde hemen bana “hadi bana evi gezdir” dedi, gezdirdim sonra “eee sen nerde yatıyorsun?” dedi. Herkese verdiğim yanıtı ona da dedim: “kanepede..” Ben telefondayken de sevdiceğime sormuş “böyle böyle bir durum var ve ben artık bunu ona söylemek istiyorum!” bizimki de “söyle gitsinJ” demiş.
Düşünsenize; İstanbul’un küçük bir semti kadar olan ufacık bir şehirde bir gayin ve bir lezbiyenin aynı anda kafaları atıyor ve birbirlerini buluyorlar. Tesadüflere inanmam, hayat bana İskender’le en büyük sınavlarımdan birini verdi ve aynı zamanda çok da büyük bir dostluk… Ya o adam gerçek bir heteroseksüel olsaydı? O evde neler olabilir az çok tahmin etmek zor değil… İkimizin de Tanrı’nın sevdiği çocukları olduğumuza o gün inandım.
İskender:
-Evde ilk yalnız kaldığımız gün neden ortadaki kediyi okşadığımız belli oldu. Bir gay bir lezbiyen, ortada heteroseksüel olan sadece okşadığımız kediJ!!! İşeyene kadar gülüşmeler…
İskender şuan hayatımın öyle bir yerindeki, çocuğum gibi… çoğu zaman ona annelik yaparken buluyorum kendimi: “İlaçlarını al, sıkı giyin, çok sigara içme, heriflere dikkat et vs…” her zor anımda yanımda, koca yürekli bir abi gibi…
İşte böyle kızlar… Yakın tarihte bizzat yaşadığım bu olay bana şunu hatırlattı ne kadar bunalırsak bunalalım işin kolay tarafına kaçmak en kötüsü. Bu şunun gibi anneniz hiç bunalmıyor mu? Bunalıyordur, daralıyordur tabi… Peki hangimizin annesi bu durumda bir kadınla beraber olmaya çalışıyor? … Biliyorum üzerimizdeki toplumsal baskı bir heteronunkinden daha daha fazla ama sakince düşünüp, biraz kendinize kalmak bile böyle saçmalamanızı engelleyebilir. Zira hepimizin karşısına bir İskender çıkmayabilir.
Yüreği Büyük İskender! Yazımı sana ithaf ediyorum, sevgiyle ve hep benimle kal güzel adam…
05.09.2013
Parmak_KadiN
|