Hayallerimiz umutlarımızdan büyük bazen. Kimi zaman umut diyarından geçerken, umutsuzluklarımız önümüze engel olur. Bazen kayıplar, bazen yeni başlangıçlar, bazen de aşılması zor sayfalar kapatırız yaşamımızda. Her sonbahar rüzgârında binlerce yaprak düşer kaldırımlara. İçlerinden biri bizim yaprağımızdır, düşen onca yaprak arasında.
Biliyorum yazım gene okunup kapanacak sayfanızdan. Biliyorum bu gene ne saçmaladı diyeceksiniz. Ama bu yazımı sağlam bir kafada yazıyorum. Hiç bir umudum yok huzurunuzda. İleride büyük bir yazar da olamayacağım. Hayalim bu yazılardan para kazanmakta değil zaten. Peki, ben neden yazıyorum. İşte bu noktada dökülen onlarca kelimeyi bir araya getirmek beni zorluyor. O kadar çok duygularım birikti ki içimde, bazen bir cafede çıkıyor ağzımdan, bazen bir içki masasında gözlerimden yaş olarak süzülüyor. Boğuluyorum, paylaşma isteğim artıyor. Ama benim ne yaşadığım, ne hissettiğim kimseyi ilgilendirmiyor. Biliyorum.
Benim ki bir umut, başlığını attığım yazımın dediği gibi, sadece küçük bir hayal. Onca yaşanmışlığın verdiği ızdırap belki de. Kendimi kaybetmiş hissetmek, nerden bilinecek. Yazdıkça kendimi kazanmış ilan etmek sanırım en baştaki kendime olan sorumun cevabı bu.
Karşımda annemin resmi ve ben sadece boynum önüme eğik şekilde bakıyorum. Bazen anneme umutlarımın onun hayalinden çok büyük olduğunu söylemek istiyorum.
—Anne benim beslediğim hayallerim senin bugüne kadar kurduğun hayallerden çok farklı. Bunu sana nasıl desem. Benim umutlarım kimi zaman çok küçük kimi zaman o kadar büyük ve engelli ki. Bu engel sadece boyumu aşmakla kalmıyor, zaman zaman seni üzmeye de yarıyor. Ne kendimi nede seni üzmek istemezdim. Ama ben o kadar kayıplar ilan ettim ki, sana sahte olmaktan kaçtım. Sana kayıp ilanlarımın isimlerini hep senin istediğin başlıkta sunmaktan kaçtım. Sana olan inancımı kendi inançlarımdan ayırmaktan kaçtım. Anne ben bazen kendimden kaçtım. Sorularının cevaplarına, senaryolar yazmaktan bıktım. Küçük hayallerimin büyük umutlar getireceğine olan inancımı, tükettim anne. Beni dinlesen de anlayamazsın yargısından oldum olası korktum. Anne gözlerinin önünde sana yazdığım ve oynadığım rolden hiç mutlu olamadım. Seninle sohbetlerimizin hep canımı acıttığını dile getiremedim. Ben o istediğin kızın olamadım, anne.
—Anne içimde alevlerim sönmüyor biliyor musun? Gözlerim senin gördüğün ve benimsediğin evladım gibi seviyorum dediğin, o kız için ağlıyor. O kadar çok sevdim ki onu, bazen sen ona sarıldıkça içimde yağan yağmur tanelerinin verdiği o kokuyu özlüyorum. Akşamları yemek için masamıza her oturduğumuzda onun nedensizce gidişinin sana söylendiği yalan ile bana soruşun içimdeki ateşi dağlamaya yetiyor. — Kızım bugün konuştunuz mu o nasıl? Diyemiyorum ki anne onun umurunda bile değilim diye. Diyemiyorum ki ben her geçen gün o diye eriyorum. Diyemiyorum ki içimde açtığı yaranın kanaması durmuyor diye.
Umutlarım, hayallerim, ideallerim artık yok yok Anne. O gitti, gitmeyi seçti. Her şeyden önce ben onu seviyorum anne. Senin onaylayamayacağın ilişkinin içinde ve asla onaylayamayacağın ilişkilerin ardında kalan bir isimim sadece.
Haykırışlarım karşınızda parmaklarımdan dökülürken. Sizinle aynı kareleri paylaştığımı düşünüyorum. Bizlerin suçu yok. Bizlerin sessizliği çok, sadece. Bu konu ile ilgili birçok kişi yazdı. Ben bu yazımda tamamen serbestliği ve sanki normal bir sohbet eder gibi karşınızda olmak istedim. Rahatsızlığım ve sizi hassas noktada üzdüğüm olduysa af ola. Dökülebilecek ve kendimi hafife erdirecek her yolu seçtim. Ama hiçbir yol bu dizleri yazmak kadar rahatlatıcı olmadı. İtiraf ediyorum ve biliyorum iyi bir yazar değilim. Ama iyi bir hapsediciyim. Binlerce neden ve nedensizlikler ile dolu günler yaşıyorum. Kayıp ettiğim bir eşya değil. Benim hayatım. Ben hayatımı geri istiyorum. Ama bunun da olamayacağını yeni bir hayat çizmem gerektiğini. Her güzel şey gibi (klasik olacak ama ) bununda bittiğini. Sil baştan tekrar kayda geçmem için play tuşumu yeniden bulmam gerektiğini biliyorum. Bizlerin en zor zamanı da bu olsa gerek. Yeniden sevmek ve sevilebilmek için mücadele vermek. Ya da ben gibi sadece sessizlik karşısında cevapsızca kalakalmak. Ya da hep cevap aramak.
Anneme kendimi asla anlatamayacağım. Sevdiğim kadını bundan sonra hiç göremeyeceğim. En kötüsü de bundan sonra ne yapacağımı bilememek. Yanlışların çok olduğu bu zamanda, doğruyu bulmakta zorlanmak.
Olsun hayat ne zaman ve nerede, neyin olacağını asla önceden belli edemez değil mi? Bu bana yazılmış bir kader olmalı ve Marilyn Monroe ‘nın dediği gibi, bazen iyi şeyler biter ki daha iyileri başlayabilsin… BİTTİ=)
Özgür KELEBEK
|