Neden dünya adlı kapıdan giriş yaparak hayatı sırtlandık? Niçin doğrulduğumuzu fakat yaşarken doğrulamadığımız anların olduğunu düşündük mü hiç?
Anne ve babamızın bir hisse sahip olma azmi ve bencilliğinden ötürü mü yoksa yaratandan ötürü mü? İstek üzeri ne ‘Merhaba’ dedik hayata ki ölürken dahi hayatla selamlaşamayanlarımız vardır bizim; belki de bir siparişiz… İstenildiği gibi mi bedensel gelişip ruhsal olgunlaşmalıyız?
Çok sert ve soğuk olabiliyor kimilerimizin kıdemlileri, beton gibi; duvar misali dinlemiyorlar, sessiz kalıyorlar ya da gönülde kulak patlatıp sağır ediyorlar her bir duyguyu. Gardiyanı inanç belleyip hücremizde ağıt yakabiliyoruz. Peki ya neden hücreyi yakmıyoruz? Bazılarımız hayatta henüz taptazeyken pişirilmiyorlar, yanıyorlar. Betonun kızlarıyız biz, bizi ılıtamaz kendi alevimizden başkası… Zaten kül de yanmaz.
Tüm bu geliş, var oluş karmaşasının yanı sıra gelişme bölümüne bir sebep bulabiliyor muyuz? Neden yaşıyoruz, etten mekanizmamız bizden habersiz ne işler çeviriyor, zamanla iş birliği içerisinde?
Cüretkârlığımızdan vazgeçip muhafazayı kâr bilmek pek tatminkâr değildir. Caiziyette caziplik aramıyoruz ki sevabın yolunu nedensizce günahta ayıralım. Doğarken sebebimiz var mıydı ki yaşarken nedenler türetme gayesine dadanalım? Kendimizi suçlamak için çaba göstermemeliyiz.
Sonuç bölümüne, tercih sanılan benliğimiz doğrultusunda tahammül edebilecek miyiz veyahut diğer taraftan bir kabullük söz konusu olur mu? Makul görülmeye netice itibariyle beklenti beslememek gerekiyor. Çok gezene yorulmak müstahaktır madem, her davete icabet etmeyiz olur biter… Kendimiz bize makbulüz. Kendimizi üzmeyi emel gütmemeliyiz.
Girişiyle, gelişmesiyle ve sonuca bağlanışıyla hepimiz kendi kompozisyonumuzu okuruz. Başlığımızı atsalar dahi devamını getirebiliriz ya da maalesef onlar yazar yine biz okuruz… Konumuz, mânâmız kendimizi nasıl yaşama tanıtabildiğimizle alakalıdır. Gök kuşağı gibi seri ve ani bir güzelliğe sahiptir insanın ömrü. Güneşe kapılıp gözünü kamaştıran, yağmuru hiçe sayan; öte yandan sağanakta boğulmamak adına nemlenir nemlenmez sığınağa kaçan; güneşten veya yağmurdan mahrum kalan insanlar kendi renklerini tadamazlar…
Ancak sağanak yağışta güneşe yüzünü dönen insanlar gök kuşağı ile tanışabilir. Ve aslında bu güzel manzaranın seyri hiçte zor değildir. Sonuçta bulutta güneşte aynı yerde, buyun bükmeden dik yürümek yeterli…