Toplumun bilinçsizce kalıplaşmış ve genellenmiş düşüncelerle gelen yaptırımları, sizi öylesine sarmış, hapsetmiştir ki; iki dünya kurmak kaçınılmaz olur ve arasında sıkışıp kalırsınız. Yaşadıklarınızdan algıladıklarınızı ifade edişlerinizde sürekli bir bocalama yaşarsınız. Bu bocalamadaki zihne, ergenliğin yüklediği kaosu da eklersek durumun vahametini tahmin etmek güç değil..
17 yaşın tecrübesizliğiyle ve okul telaşıyla, yeni bir yaşama adım atmaktaydım. Arkadaş grupları seçilmiş, şehre alışılmaya başlanmıştı ama kendimle çelişmeye devam etmekteydim. Arkadaşlarıma olması gerekenin yapılması gibi yıpratıcı bir zihniyetle, Türkiyedeki aşığım Hakan'ı anlatıyordum.. Anılarımı, onu çok özledim gibi sevgili yad etmelerimi, mutlu ya da özlem dolu anlarımı, arkadaşlarım gibi ben de onlarla paylaşıyordum. Buna ihtiyacım olmasından daha doğal ne olabilirdi ki.. Onlar anlattığında da ben dinliyor, fikirlerimi dile getiriyordum. Bu grup içindeki diyaloglar, arkadaşlıklarda olması gerektiği gibi; fikir alış verişleri nasıl yapılmalıysa, samimi, özverili ve saygılı devam ediyordu. Halbuki ben, içimi yakan çelişkilerimle ve korkularımla kaybolmak üzereydim.. Birgün Okula gitmek için yola çıktık, eğleniyor ve zaman güzel geçiyorken, telefonum çaldı. Hakan arıyor diyerek, daha sessiz olunması için ricada bulundum. Görüşmem bittikten sonra ortam yine kendini gürültülü konuşmalara bırakıyordu ki, içimdeki aşkın heyecanıyla, biraz korkak ve biraz da zerzeniş yüklü şu cümleyi kuruverdim;
-Arkadaşlar size birşey söyleyeceğim!
Söylemeli ve bu riyaya daha fazla boyun eğmemeliydim. Çünkü, benliğimle ve en önemlisi de sohbetimle çelişiyordum. O anda hiçbir riski düşünmeyerek, sadece kendimi ifade etmeyi deneyecektim. Bu paylaşım benim için çok önemliydi.. Boğulmamak için nefes almalıydım ve ikinci cümlemi hemen ardından kurdum;
- Arkadaşlar, Hakan aslında Özge!
Evet, tahmin ettiğiniz gibi bir an, derin bir sessizlik oldu. İşte o anda Sedayla göz göze geldik ve o, kaşlarını kaldırarak susmam gerektiğini işaret etmişti.. Seda'nın yüz ifadesi hala hayalimde belirir. Bu huzur ve mutlulukla üçüncü cümleyi içimdeki sesten duydum;
- SEN DE Mİ BRÜTÜS!
Korkularımla yeni yaşamımda yüzleşmiştim ama bu yüzleşme, beklemediğim kadar kolay olmuştu. Bu açıklamanın ardından Seda ile bugünlere dayanan bir dostluk kuruldu, diğer arkadaşlarım ise konuyu rahatsız edici bir üslupla irdelemeden ve saygıyla karşıladılar. Oysa içimde,ne büyük uçurumlar açmıştım ve kırılganlıklarımla, ne endişelendirici korkular beslemiştim..
Elbette kişilere göre bu tepkiler değişebilir ancak, bu dünyada azımsanmayacak kadar cinsel yönelim olduğunu düşünürsek, homofobik tepkilerin aslında ne kadar büyük bir zulüm olduğunu anlayabiliriz. Kendimizi anlamanın ve sonrasında yakın çevremizin de bunun bilincinde olmasını sağlamanın, en baştaki görevimiz olduğunu düşünüyorum. Bu cinsel yönelimler; hem bizler hem de ilerideki kuşaklar için, önemli bir insanlık sorunu olarak yaşamlarımızın en önemli noktalarında, karşımızda ciddi bir gerçeklikle duracaktır. Sosyolojide, 'cinsel kimlik', o cinsin sosyal olarak tanındığı kimliğidir; bazı kimseler kendilerinden erkek ya da kadın olarak bahsederler ve öyle davranırlar. Bu terimler, aynı zamanda diğer kişilerin, herhangi bir kişiye, o cinse ait sosyal belirteçler nedeniyle atfettikleri cinsiyeti de belirler. Beyin ekografisinden anladığımız gibi bu kimlik doğuştan beri vardır fakat, atfedilen kimlik ve hissedilen kimlik bazen ayrı kimlikler de olabilir hatta cinsel kimlik yokluğu ya da çift kimlik de olabilir.. Diğer taraftan kişinin cinsel kimliği sosyal oluşumlardan etkilenebilir. Cinsel kimlik, önemli oranla kültürel ve eğitseldir diyebiliriz.. 'Kadın doğulmaz, kadın olunur' der Simone de Beauvoir..
XX. yüzyıldan önce bir kimsenin cinsiyeti sadece görünen cinsel organlarıyla belirlenirdi fakat bugün kromozom ve genlerin keşfiyle birlikte bunlar da kullanılmaya başlandı. X kromozomu taşıyan ve cinsel organları dişi olanlara kadın, 1X kromozomu ve 1Y kromozomu taşıyan ve cinsel organları eril olanlara da erkek denmeye başlandı. Bununla birlikte, kromozom, hormon ve üreme organlarının kombinasyonları itibariyle geleneksel 'erkek' veya 'kadın' tanımına girmeyen kişiler de vardır. Üreme organları bir kimseden diğerine değişebilir, bazı kimseler iki çeşit üreme organına sahip olabilirler ya da üreme organlarının görünümüne rağmen diğer fiziki bulgular, karşı cinse ait bulgularla çakışabilirler (vücudun şekli, yüzün biçimi, kalın veya ince ses gibi).
Biyolojik cinsiyet ve cinsel kimlik arasındaki farkı iyi anlayabilmenin en kolay yolu, dış üreme organları alınmış olan insanlara bakmaktır (penis veya klitoris). Libido ve cinsel arzusunu ifade etme biçimi değişmiştir ama cinsel kimliği aynı kalmış olabilir. David Reimer örneğinde olduğu gibi; doğumundan hemen sonra geçirdiği bir kaza sonucu kopan penisinin yerine klitoris yapılıyor ve bir kız çocuğu olarak büyütülüyor. Buna rağmen büyüdükçe bir oğlan çocuğu olduğu konusundaki itirazlarını arttırarak sürdürüyor. Karşı bir örnekte ise bir kimsenin cinsel kimliği ve görünümü doğuştan gelen üreme organlarıyla çelişebilir(androgen). O halde cinsel kimlik dış cinsiyet organlarının belirlediği 'biyolojik cinsiyetin çok ötesinde bir olgudur'. Bir kişinin cinsel kimliği erkek fakat üreme organları dişiyse (ya da tersi), kişi, ister kadın ister erkek olsun cinsel kimliğiyle uyum içinde olmayan üreme organları nedeniyle büyük bir cinsiyet bunalımı yaşar fakat bilgi ve anlamlandırmalarla bu cinsiyet bunalımından kurtulması gerekir. Cinsel kimlik oluşumundaki etkenlerin çokluğunu düşünürsek, zaman zaman bu konunun çok daha derinlerine ineceğiz.
Cross-dressing (karşı cinsin giyimi) ve Androgen (üçüncü cins, iki cinsin karışımı, hem kadın hem erkek özelliği taşıyanlar) görünümleriyle ünlenmiş birçok insan var günümüzde; Brett Anderson, Gladys Bentley, David Bowie, Pete Burns, Eddie Izzard, Boy George, Norman Iceberg, K.d. Lang, Annie Lennox, Jaye Davidson, Marilyn Manson, Marlene Dietrich, Mylène Farmer, Gackt, Grace Jones, Patrick Wolf, Marc Bolan, Brian Molko, Phranc, Prince, Susan Powter,
Kristen McMenamy..
Toplumsal Cinsiyet ve cinsel kimlik kavramlarını; 'Cinsiyet kimliği, bilgi ve bilinçle başlar, bilinçle ya da bilinçsizce de tek bir cinsiyete ait olunur.
Cinsiyet rolü, kişinin toplumda sergilediği davranışlar, özellikle de diğer insanlarla oynadığı rollerdir.' -Stoller, 1968 Cinsel kimlik bilgi ve bilinçle kazanılır derken Stoller, Simone De Beauvoir'n da dediği gibi 'cinsel kimlik ve cinsiyet kavramları' arasındaki farkı, 'kurulması gereken dengeyi', anlamamız ve bilinçlenmemiz gerektiğini yıllar önce ispatlamıştı..
Pınar Aktan