Günler sonra ilk buluşmamız olacaktı…
Üniversitenin içinde ağır ağır ilerlerken bir yandan da onu aradım..
—Nerdesin?
—İktisat fakültesinin önündeyim.
İlerledim, tabelayı görünce sağa çektim arabayı. Kimse yok. Tekrar aradım.
—Nerdesin?
—Tam karşındayım!
Başımı çevirdim, karşımda beyazlar içinde gökten inmiş bir melek vardı!
—Bu melek sen misin?
—Benim!
Öylece bakarken… İnsan güzel olur orası ayrı da, bu başka bir şeydi. Güzellikten öte, masumiyetin fotoğrafı duruyordu karşımda... Her devrin kıymetlisi masumiyetin... İndim arabadan, ona doğru yürüdüm. Öyle bir sarıldık ki birbirimize, ayırabilene aşk olsun! Kollarımın arasında yaprak gibi titreyişini hala hatırlıyorum. Derken nihayet arabaya bindik ama ikimiz de bir tuhafız! Öyle ki sağa dönecekken sola dönüyor, abuk sabuk yerlere giriyor, okuldan bir türlü çıkamıyorum! İşin kötüsü heyecandan ne o konuşabiliyor ne de ben, araba da kocaman bir sessizlik hâkim! Bu böyle olmayacak dedim, çektim arabayı tekrar sağa. İndim ve daha sonra vermek üzere planladığım için binerken görmesin diye sakladığım beyaz gülleri bagajdan alıp bir anda kucağına bırakıverdim! Onun yüzünde “Nasıl yaniiii!” dercesine tatlı bir şaşkınlık ifadesi, benim dudağımın kenarında muzip bir gülümseme. İkimizde daha bir rahatlamış, araba yolunu bulmuş ve nihayet okuldan çıkmıştık…
* * * * * * * * * * *
Sırt üstü uzanmışım, gözlerim kapalı…
Ayak sesleri geliyor, inceden, ürkek... Aralık kapı ardına kadar açılıyor, odayı parfüm kokusu kaplıyor. Benim gibi güzel koku tutkunu için sırf şu kokunun muhteşemliği bile onu kendime çekmek için yeter de artar ya, neyse... Yanıma uzanıyor, uzanırken kokusu dalgalanıyor odada, içim ürperiyor... Öylece kalıyoruz birkaç dakika, havadan sudan konuşuyoruz, üzerinde utangaçlık karışımı bir ürkeklik. İlk baş başa anımız, ilk heyecanlar... Bir anda dönüp soruyor:
—Nasıl böyle durabiliyorsun?
Anlamazdan geliyorum,
—Böyle derken?
—Yani böyle sakin, böyle sabırlı..!
Bir an tebessüm ediyorum, sonra yavaşça üzerine doğru dönüp, bileklerinden kavrıyorum. Ay ışığının aydınlattığı yüzüne, heyecandan açılmış gözlerine bakıyorum. İçine yıldız kaçmış o gözler nasıl güzel, nasıl ışıl ışıl, içim titriyor gözlerine bakarken. Kalbim kalbinin üzerinde, atışını duyabiliyorum. Parmaklarım yüzünde, saçlarında geziniyor. Dudaklarının kenarında minik bir çikolata parçası gibi duran şirin benine öpücük konduruyorum, nefesim nefesine karışıyor.
—Ezberler bozulmak içindir!
Diyorum fısıltıyla. Tekrar sırt üstü uzanıp onu kendime doğru çekiyorum. Başı göğsümün üzerinde… Kokusu burnumun dibinde, derin bir nefes alıyorum... Kaç zamanın hayaliydi şu an, kaç geceden sonra şafak doğan güneş olmuştu? Saçlarını okşarken “Bir varmış bir yokmuş” la başlıyorum... Ve anlatıyorum ona aşka ibadetin neden sabır gerektirdiğini... Her cümlemden sonra daha bir sarılıyor... Ancak kelimeler nerde kalıyor, gökten 3 elma kimlerin başına düşüyor hatırlamıyorum, o dinler ben anlatırken uykuya dalıyoruz…
* * * * * * * * * * *
Farkındayım, hep bir yerlere yetişme telaşı içerisindeyiz. İşe, okula, eve, dolmuşa, otobüse, servise, arkadaşa, eşe, dosta... Ve tabi ki aşka... Ve yetişelim derken de ne çok şeyi kaçırıyoruz aslında... Mesela o ilk anları. Hani sihir gibi gelen kalp çarpıntılarını... Yüzyıl gibi geçen anların ardından yıldırım hızıyla başlayan ve aynı hızla biten hazları... İlkleri öyle bir harcıyoruz ki, zaman bizim yerimize utanıyor varlığından... Sırası gelince elbette yaşanacak olanlara, bir an önce kavuşma arzusuyla yaşıyoruz hayatı. Mutluluğun varılacak hedef değil, yolculuğun kendisi olduğu gerçeğini unutarak…
Oysaki geriye dönüp baktığınızda mıh gibi aklınızda kalacak o anları bir düşünsenize… İlk sesini duyduğunuz, ilk gördüğünüz, ilk dokunduğunuz... İlk umutları, ilk uyanışları, ilk ömre bedel kalp çarpıntılarını... Sonra ne olduğunun bir önemi yok, ister ömürlük olsun, ister deprem vurmuş gibi yerle bir.. İster hal hatır soracak kadar muhabbetiniz olsun, ister kıyamette bile düşmanınız.. O ömre bedel anlar var ya, işte o anlar olacaktır başınızı geriye yasladığınızda sizi gülümseten, belki de derinlere götüren. Kim olduğundan ziyade, o an kendinizi nasıl hissettiğiniz olacaktır aklınızda kalan…
Bir şarkıdır bazen, yolda giderken sizi aniden durduran... Yanık bir kahve kokusu, kenarından geçtiğiniz bir gün batımı... “Onun kokusu!” Diyerek başınızı çevirdiğinizde göz göze geldiğiniz yabancı... Bir evin bahçesindeki beyaz güller... Bir otogar kalabalığında bile parlayan, içine yıldız kaçmış kahverengi gözler... Sabahlara kadar yapılan konuşmalar, ayrı yerlerde aynı gün ışığına kavuşmalar... Özenle kurulmuş çilingir sofraları, geleceği olmayan bir geceye umut gözyaşları... Doğduğunuz günün gazetesi, adınıza yazılmış sihirli şiirler, varlığınıza adanan yazılar, yüreğinize atfedilen şarkılar... Çığlık çığlığa bekleyen özlemleri, tek bir meyvesine dahi dokunmadığınız bağ evleri... Yaşadığınız tüm o özel anlar, kabul etseniz de etmeseniz de imzasını atar yüreğinizin en derinlerine… Sevip sevmemek size kalmış... Ben seviyorum onları, kimi zaman sahipsiz kalmış olsalar da. Yaşatan kişinin nerede ve kim olduğuna, nasıl bittiği ya da bitmediğine aldırmaksızın seviyorum hem de. Keşke demektense iyi ki dediğim anlarım onlar... Öylesine yaşayıp gitmektense, benim de bir kalbim varmış dedirten, aklıma geldiğinde dudaklarıma gülümseme konduran, ruhumu okşayan, nefes aldıran anlarım… Gerisini hatırlamıyorum bile, çok da önemli değil hatırlamak, hatta belki de bazen en iyisi unutmaktır öyle değil mi? Üzen yoran her olayı hafızadan çıkarıp (tabii ki ders alarak) sadece bu özel, tatlı, sihirli anları bırakmak…
Anın kıymetini bilmek derken, işte budur aslında kastedilen. Tadını çıkara çıkara yaşayın anlarınızı, aceleye getirip tüketmeyin. Unutmayalım, mutluluk yolculuğun kendisiydi. Nefes aldığınız anların, unutmak istediğiniz tüm acıları yenmesi ümidiyle, huzurlu, mutlu ve aşk dolu nice nice sihirli anlar diliyorum hepinize…
HAMİŞ: Kim söyleyebilir?
Yolların gittiği
Günlerin aktığı yeri
– Sadece zaman…
Enya - Only Time
www.youtube.com/watch?v=eStCSUBJXAM
“An”ın ve zamanın kıymetini bilen küçük güzel ışıklara gelsin…
Işık ve Sevgiyle
Bilge ADAM
|