Konuyu baştan ele alalım...
Dizi film ve reklam oyuncusu Nil Erkoçlar, 2 yıl süren bir operasyon zincirinin ardından cinsiyet değişimini tamamlayıp erkek oldu. Ardından mavi nüfus kağıdını çıkartıp Rüzgar Erkoçlar olarak yeni hayatına başladı.
Buraya kadar sıkıntı yok.
Sıkıntı, henüz ameliyatını yeni olmuş ve toparlanma sürecini tamamlamamışken, bir doktorun çıkıp onu ifşa etmesiyle başladı. İfşa etmeseydi şayet biz onu hatırlar mıydık, sanmıyorum. Evet bir kaç dizide yan roller ve 1-2 reklam filminde oynamıştı ama pek popüler değildi. Bir süre sonra sokakta görsek tanımazdık. Amacı da zaten ameliyat olma düşüncesinden dolayı yüzünün unutulmasıydı, Hülya Avşar`ın programında yaptığı parantez içi açıklamalardan bu gayet net anlaşılıyordu. Toplumun genel bakış açısından dolayı bu anlamda tanınmak ve bilinmek istememiş, hatta kendisi bile ``Pek popüler değildim ki`` cümlesiyle sonucun böyle olacağını hiç beklememiş olmasının rahatlığıyla hareket ettiğini göstermişti.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı...
LGBT nin açılımına baktığımızda genel kavram olarak lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüel kesimi simgeleyen bir tanım olduğunu hepimiz biliyoruz. Buradaki ince nüans, lezbiyen, gay ve biseksüel kavramları alt yapı olarak paralellik göstermekle birlikte herhangi bir biyolojik ve fiziksel değişime gerek kalmaksızın yaşanabilen olgular olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık transseksüellik tamamıyla fiziksel ve biyolojik değişimin gerçekleştiği bir kavramdır. Kişi değişimini henüz tamamlamadığında başlangıç noktası eşcinsellikmiş gibi görünmektedir. Zira kişi değişimini tamamladığında eşcinsellik durumu ortadan kalkıp hetero bir kimliğe kavuşmaktadır.
Hal böyle olunca mantık diyor ki LGBT değil sadece ``LGB`` olmalı, Trans kesim bu tanımın içinde olmamalı. Zira; L, G ve B eşcinsel kavramını temsil ederken T tüm bu sebeplerden dolayı işlev olarak aslında konunun dışında kalmakta. Acaba en başında bu tanımın içi doldurulurken hata mı yapılmıştır orası tartışılır ama, LGBT demek çok da ayrımcı bir yaklaşım olmadığı gibi, kendini ifade açısından kolaylık bile sağlamıştır.
Neyse konuyu dağıtmayalım. Doğuştan gelen cinsiyeti her ne olursa olsun, kişi sonradan ameliyatla cinsiyet değiştirip erkek veya kadın kimliğine bürünüyorsa bu tıbbi bir değişimdir ve otoritelerce bu işlemin adına ``Cinsiyet Değiştirme Ameliyatı``, ameliyatı geçiren kişiye de ``Transseksüel`` denilmiştir. Trans erkek veya trans kadın demek ameliyatla erkek veya kadın cinsiyetine dönüşmüş insan demektir. Lakin bu onun hetero bir ruha sahip olmadığını göstermez. Birisi doğuştandır diğeri ameliyatla bu değişimini tamamlamıştır.
Trans ameliyatla cinsiyet değiştirmek yeni değil bilindiği üzere, oldukça uzun zamandır var. Ancak kişi ünlü olunca ilgi çekiyor ve ardındakilere de cesaret oluyor. Konu ister istemez tabu olmaktan çıkıyor ve hak ettiği normalliğe kavuşuyor. Nasıl bir dönem trans kadınlığın simgesi olarak Bülent Ersoy öncü kabul edilmişse, yeni dönemin trans erkek öncüsü de Rüzgar Erkoçlar `dır onu takip eden çevrelerce. Hayallerine giden yolu başarması hayranlık ve takdir uyandırmış, süreci yaşayan biri olarak da bilgi ve deneyim kontenjanından idol kabul edilmiştir. Oysa ki ona gelene kadar yüzlerce trans erkekliğe geçiş ameliyatı yapıldı ve yapılıyor bu ülkede.
Rüzgar Erkoçlar bunu kendisi de kabul etmekle birlikte, trans kelimesinden hoşlanmadığından dolayı bunu dile getirmek istemediğini Hülya Avşar`ın programında ifade etmiştir zaten. Bana çok da normal geliyor bu isteği. Kendini hakkı olan normalleştirme isteğinden başka ne olabilir ki bunun arkasında? Belki geçirdiği süreci ve acılarını hatırlamak istemiyor, belki kendini doğuştan bu şekilde kabul etmek istiyor. Belki misyon yüklenmek -ki zorunda da değil- istemiyor. Neden saygı duymuyoruz da adamı taşlıyoruz?
Söyleyeyim nedenini : Çünkü ``LGBT ile anılmak istemiyorum`` derken -ki bu talihsiz açıklamayı menajeri yapmıştır.-sanki LGBT bireyliği tü kaka utanılacak bir şeydir. Sanki trans olmak da eşcinselliktir ve ben eşcinsel değilim diye bağırmaktadır bu cümlesiyle. Kişinin özlük haklarını düşündüğümüzde ``Transsın işte!`` diye üzerine gitmek ve ona misyon yüklemeye çalışmak ne kadar yanlışsa, kendilerinin de bu anlamda kendilerini savunma şekli o kadar yanlış olmuştur.
Eğer daha ince bir üslup kullanılsaydı, transfobik ve homofobik bir profil çizilmeseydi, LGBT bireyleriyle anılmak istemiyoruz yerine konu kibarca ve karşısındakini incitmeyen cümlelerle kapatılsaydı, bir tebrik etiketini kaldırıp engellemek yerine sessiz kalınsaydı, olay buralara gelmezdi. Heterolar bile bu konuya gereken saygıyı gösterip destek veriyorken, trans bir bireyin bunu yok sayması, daha da ötesi incitici bir tavır sergilemesi, kendisine hayranlık duyan herkesi üzmüş, öfkelendirmiş ve şoke etmiştir.
Bülent Ersoy zamanında arkasında ki kesime ne kadar sahip çıktıysa, Rüzgar Erkoçlar sergilediği bu tutumla o derecede yalnız bırakmış, arkasına bakmamış, bakmak istememiştir. Ona inananlara hayal kırıklığı yaşatmıştır bir nevi. Sen bizim öncümüzdün, bize yol açandın, liderimizdin vs vs. Ki kendisi de bunun farkında aslında. Ama idol olmanın dışına çıkıp ``Artık ben sürecimi tamamladım, evlendim barklandım. Beni bana bırakın, düşünmek zorunda olduğum bir hayatım var, para kazanmak zorundayım, burası Türkiye bunlarla gündeme gelirsem iş hayatımı sıkıntıyı sokarım`` demek istemiş, ancak üsluptan kaybetmiştir.
Eşi ve menajeri de kraldan çok kralcılığa soyununca ve bunu da ``Hey siz kara kalpliler, siz orda mutsuz mutsuz yaşarken biz burda aşkımızı yaşıycaz ohh çatlayın`` şeklinde ki tuhaf cümlelerle yapınca, insan ister istemez Türkçe` sinden ve kullandığı cümlelerden yola çıkarak eğitim durumunu, kültürel vizyonunu ve hayata bakışını sorguluyor, hay Allah gözümüzde büyüttüğümüz kadar da değillermiş beyaa diyor.
Rüzgar Erkoçlar, onun penceresinden bakıldığında davasında haklıdır. Lakin haklıyken haksız konuma düşmenin en güzel örneğini vermiştir. LGBT bireylerinin ne yaşadığını en iyi bilen biriyken, zamanında herkes onun üzerine geldiğinde LGBT nin onun arkasında dimdik durduğunu unutup bu şekilde aşırı bir tutum sergilemesi camianın da onu sorgulamasına sebep olmuştur. Bunu da yaşının gençliğine mi vermeliyiz bilmiyorum ama yıllar ona derinlik kattıkça, bu anlamda seçilmiş insan olduğunu farkedip daha sakin kalması gerektiğini anlayacaktır zamanla.
Ülkemin transı bile homofobikken ne derece umutlu olabiliriz algısına rağmen yine de kendinizden vazgeçmeyin diyorum. Hayallerinize giden yolda cesaret yoldaşınız olsun...
HAMİŞ : Bir sonraki yazımda, toplumun translığa bakış açısını, bel altı muhabbetlerini ve aynadan yansıyanları konuşacağız.
Işık ve Sevgiyle
Bilge ADAM
|