DOĞUM GÜNÜ KIZINA...
İş hanının otoparkına girip ilerledim...
Biri park etmeye çalışıyordu, onu beklemeye başladım, zira geçiş yoktu. İleri geri manevralar falan, bir türlü olmadı. Diğer araca değer korkusuyla dar açıdan alıyordu. Sinirlendi sanırım, söylenerek indi aracından.
Wuwww dedim içimden, sen nasıl bir şeysin! Kızıl bir peri saçlarından kırmızı ışıltılar savurarak yanıma geldi. Camı indirdim. Buyrun? Arabamı park edemiyorum, rica etsem yardımcı olabilir misiniz? İç sesim ``Kalbim durmazsa yardım ederim tabii ki ne demek!`` derken, dışım ``Tabii hanımefendi yardımcı olayım.`` dedi sakince.
Aracının yanına gittik birlikte, anahtarı uzattı bana, buyurun dedi. Bana gerek yok, yapabilirsiniz dedim. Nasıl yani? Lütfen aracınıza geçin, sesimi duymanız için camı indirin. Ben sizi yönlendireceğim ve park edeceksiniz. Ama nasıl olur yapamıyorum ki. Yaparsınız, sadece dediklerimi uygulayın.
Geçti direksiyona isteksizce. Söylediklerimi yaptı, bir ara değecek diye heyecanlandı ama değmediğini gördü. Güzelce park etti. Sonra yanındaki yere ben girdim, o arada bekledi, gitmedi. Park ettikten sonra indim arabadan, o da indi yeniden yanıma geldi. Allahım sana geliyorum dedim, bu kadar da tatlı olunmaz ki!
Kusura bakmayın ehliyetim yeni, alırken bile çok zor olmuştu, şimdi işin mantığını anladım, çok teşekkür ederim, dedi. Rica ederim bir şey yapmadım ki siz yaptınız. Hımm bu kadar da mütevazisiniz yani dedi gülerek, ehehhe aman efenim est. (yok hiç değilim aslında demedim tabii), karşılıklı gülüştük.
Ofisim yukarda, bir kahve ikram etmek isterim, dedi. Çok özür dilerim, ama toplantıma gecikmek üzereyim. (Ahh lanet olasıca toplantı tam da sırasıydı) Ay pardon tutuyorum sizi, kahve borcum olsun o zaman, o kadar yardım ettiniz bana. Alacağıma şahinimdir merak etmeyin. Tamam o zaman, bir an önce tahsil etmeniz için kartımı vereyim size dedi, çantasından kartvizit uzattı.
Hımm avukat mısınız ne güzel, benim de sık sık başım derde giriyor zaten, gelir kurtarırsınız ödeşiriz dedim. Kahkaha attı, nasıl ama nasıl güzel bir kahkahaydı, susma diyesim geldi. Sizin varsa bende alabilir miyim dedi. Üzerimde yok ama söz arayacağım sizi dedim. Olmaz, unutursunuz dedi, çantasından minik defterini çıkardı. Buraya yazın, sahi isminizi sormayı unuttum, onu da yazarsanız sevinirim. Peki deyip yazmak isterken kalemi tutukluk yaptı. Geri veriyordum ki...
``Bi dakka bi dakka, diyerek kalemi tutan parmaklarıma baktı. Bu yüzükler? Tanıdım sizi! Siz O`sunuz!`` dedi, gözlerini kocaman açarak...
O kadar güzel ve heyecanla söyledi ki bunu, o an kimin ismini söylese evet evet O benim, ta kendisiyim diye haykıracaktım nerdeyse. İçimden derin bir nefes alıp (ne alması bildiğin kesildi nefes falan alamadım), ``O derken?`` dedim sakince tebessüm ederek. Tebessüm nasıl bir kurtarıcıdır Yarabbi, az daha ``Bana öyle bakma bizi anlayacaklar`` hesabı yakalanıyordum.
- Siz Bilge Adam `sınız!
- Hı??? dedim şaşırarak...
-Evet O benim... de, sizi tanıyamadım ve nerden tanışıyoruz???
-Tanışmıyoruz, sitedeki yazılarınızdan tanıyorum sizi.
-Hangi sit... Hııı anladııım, peki ben olduğumu nerden anladınız?
-Parmaklarınızdaki yüzüklerden, biz sizinle Face`de de arkadaşız da! Orda görmüştüm, Atatürk ve GS yüzükleri. Bir de kol düğmeleri vardı sanırım orda ki fotoda. Bu arada, gözleriniz gerçekten yeşilmişler!
Son cümleye birlikte koptuk gülerken...
Şimdi hatırladım sizi, raftinge katılmıştınız. Bravoo hatırladınız dedi. Demek üyemizsiniz, ne güzel. Üye isminiz neydi acaba? Evet üyenizim ve yazılarınızın takipçisiyim, siteye girince baktığım ilk yer sizin köşeniz, acaba yeni yazısını yazdı mı diye. Daha sık yazmalısınız, olmuyor böyle! Çoktandır fırça yememiştim, ne güzel ne iyi geldi toplantı öncesi dedim. Güldü yine, inci gibi, güneş gibi parladı gülümsemesi...
Bir kadın güldükçe çiçekleşir derim hep, ne kadar haklıymışım. Yüzünde renk renk güller açmaya başladı gülünce. Bir an durup gözlerimle fotosunu çektim gülüşünün, arada bakmak üzere zihnimin albümüne yerleştirdim.
Tamam o zaman görüşmek üzere diyerek elini uzattı... sıcacıktı. Hani tokalaşırken cümleler bahane olur ve konuşma bitsin de öyle bırakalım moduna girer ya elleriniz, hani sessiz bir alışveriş vardır orda, gözleriniz konuşur ama kelimeye dökemezsiniz, işte öyle bir şeydi ellerimizin bir birini tutması. Ne söylesem de konu uzasa derken cümleler haince bitiverdi. Benim gibi birinin cümleleri bitsin, olacak şey değildi ama bitti.
Görüşmek üzere dedim usulca... Gözleriniz dedi... Gülüşünüz dedim... ``Çok güzel`` dedik aynı anda... Ve aynı anda güldük çocuksu bir heyecanla. Bir kaç saniye öylece baktık birbirimize. Adeta koparılır gibi zorla ayrıldı ellerimiz. Sahne biraz daha uzarsa onu kendime çekip sımsıkı sarabilirim korkusuyla, kaçar gibi uzaklaştım yanından. Arkama bile bakmadan geçtim akademiye. Hayatımın en tuhaf toplantısıydı. Kızıl bir pırıltı ortalıkta dolaşıp durdu...
Her masama geçişimde buradayım diyen kartviziti, masamın üzerinden göz kırptı ara ara. Kimi zaman yalnızken elime alıp şöyle bir baktım, kimi zaman en hararetli konuşmanın ortasında üzerindeki isme takılı kaldım. Bazen sırt üstü uzandığımda o kızıl pırıltı odamda dolaştı, bazen de aklımda kalan gülüşü geceyi aydınlattı.
Derken zaman, bir akşam üzeri kahvesiyle akmaya başladı...
Günler haftaları, aylar mevsimleri kovaladı. Beklendiği zannedilen o müthiş son, zamanla yerini farklı bir can bağına bıraktı. Kalp çarpıntılarıyla başlayan arkadaşlığımız aşk mı dostluk mu virajına girince kaybetme korkusuna yenildi ve derin dostluğa dönüştü. Bilirsiniz işte, bazen böyledir. Bazen dostluk kazanır.
Unutursun demiştin, unutmadım. İyi ki doğdun gülüşünü sevdiğim kadın. İyi ki doğdun da benim canım oldun. Enerjisi ve neşesiyle cana can katan, öz saygısı yüksek, donanımları güçlü kadının, asalet ve zarafetle birleşmiş muhteşem bir fotoğrafısın sen. Ömrün; taçlandırılmış başarılar, pırıltılı mutluluklar içinde, huzurla, sağlıkla v aşkla geçsin.
HAMİŞ : Bu şarkı da sana, dostluğun simgesi sesten, Melike Demirağ` dan gelsin...
www.youtube.com/watch?v=PpcFpBLt4AQ
Işık ve Sevgiyle
Bilge Adam
|