Biz her şeyi vaktinden önce harcayan bir nesil olduk, bize tutunmayı öğretin Hocam!
Bazı hikâyeler sözlerle değil, gözlerle yazılır. İçini dolduramadığımız hayat, kısa bir hayattır aslında. Nasıl ki karşılaşılmamış bir aşk, yaşanmadıktan sonra aşk olamıyorsa, yaşadığımızı dolduramadığımız aşk’ ta yaşanmamış sayılır. Aslına bakarsanız ``Aşk diye bir şey de yoktur; ta ki onu bulana kadar`` deriz hep.
Onu ilk gördüğüm de inanılmaz heyecanlıydım. Hayallerimi süsleyen ve bakmaktan vazgeçemediğim gözleri gözlerim de, etrafa bakınıyorduk öylece...
İnsan bazı anlarını neden özlerdi böyle her aklına geldiğinde. Oysa insanın kendisi için mutlu bir an olan o an, bir başkasının trajedisi olabilir miydi? Hayat bize sunamadıklarını zamanın geçmesine neden bağlar anlam veremem. Sevgi, aşk ve tutku sadece o ana mı aittir? Peki,‘’Ömrüm kadar sevdim onu’’ sözü kime aittir?
Yine yılgın atlar koşmaya başlıyor içimde hocam...
Tüm yeni başlangıçlarımız; içimizdeki yağmurun, rüzgârın, kış soğukluklarının dondurucu lekelerini, hiç de benzemeyen ilk sıcaklıklarını hissettirir gibi işliyordu her seferinde bedenimize. Bir an da sıcaklığın verdiği o yansıma ile kendimizi, karşımızdakine ait sanma iç güdülerimiz oluşuyordu sebepsizce. Ne kadar da hızlı ilerliyordu oysa değil mi bazı değerler? Bu iç güdülerimiz asla tecrübe sahibi olamadı, bu yüzden zaman geçse de kendine ders çıkaramadı. Çünkü her daim acele edilen bir olguda , kendi etrafında verdiği yegâne rüzgârına rağmen, ilk başlangıçların hep kalbimizi ısıttığını sandık. Yani bizler ilk ısınmaları kendimize yeter sandık.
``Hayat kimi umutları içinde yaşatan bir döngüdür. Bu döngü de, ya istediğini yaşarsın ya da istediğini yazarsın`` derdiniz bana hep hocam. Kimi sevdalar uyandırır bizi yaşanması güç anılara. Kimi sevdalar uyutur öylece, bırakır bizi karanlığa. Her aşkın kendi içinde vardır bir karanlık yüzü, vardır bir aydınlık günü. Her şeye bu dünya gözünden bakmamız imkânsız. Her şey bizim dünyamız da saklı gibi gelir. Peki, neden bizim dünyamızın gerçekleştirmek istediği onca umuda, bu dünya da ulaşmak nerdeyse imkânsız gibi geliyor bize hocam?
Acele ettiğimiz için mi? Ya da yalnızlık bizi yer diye mi korkuyoruz?
Sonra birden; ne varsa silip atmaya çalışıyoruz beynimizden. Geriye kalan bütün bize ait olan benliğimiz çok sevdiğini iddia ederken, soğumak kolay sanıyoruz! Kimilerimize göre kolay gerçekten de, ama bana ortada bir hata varmış gibi geliyor ve nedenini bulamıyorum hocam.
Bazı aşkların bedeli sadece vazgeçmek midir? Aşk hep bizim gerimiz de kalmaya mahkûm mudur? Peki, aşk denilen şey de terk etmek her zaman kaçınılmaz bir son mudur? Kimileri her daim yolda kalır, kimleri her daim yol mu alır hocam?
Aslında bizim hiç suçumuz yok, deriz. Biz aşkımıza fazla güvendik deriz. Peki, güven duymak denilen bu ``güven``, aşkın karşı şahıslarına mı aittir sizce hocam?
Evet, arkadaşlar, yukarıdaki çok sorularımın bir sebebi var aslında. Kendi içimdeki durum anlamsızlığını dökmek istedim huzurlarınıza. Yüreğimden ne geldiyse başlıkta yer vermek istedim sevgili Bilge Adam hocama.
Çünkü;
Sorular ve sorunlar aslında hepimizin farklı penceresinden baksak da aynı yerde toparlanıyor. Kimse hatasız ve mükemmel değildir. Hele ki her şeyin en hızlısını ve de en coşkulusunu bizlerin çok sevdiği bu âlemde, bence bir fren butonu ile yeni gelecek olan zamanı kurtarmak mümkün. Çünkü yukarıda ki soruların her biri, aslında hızlı ilerlediğimiz ilişkilerimize verdiğimiz anlık büyük rollerin eseri değil midir? En azından tedbiri ve muazzamı öğrenmek, hiç birimizi bence yanıltmaz diye düşündüm.
Topluluğumuz içerisin de bizlerin hak ve hukukuna erişkin birçok engeller konurken önümüze, sahip olduğumuz sevgilerimizin, duygularımızın ve de inançlarımızın da bir eğitimi olmalı diye düşündüm. Bu bizlerin içerisindeki tüm eksik kalınmış ve de asla araştırılmamış, çünkü sadece hep sorgulanmış ve kabul edilmişlik duygusu yok edilmeli.
Yok edecek saygı değerlikte olan hepimizin tanıdığı ve de sevdiğine şahit olduğum biricik Bilge Adam hocama bu denli sorunlarımızı bir ağızdan sunmak istedim.
Adam gibi ilişki yaşamak bizim de hakkımız çünkü. Ama yanlışlarımızı bize anlatacak sözler duymaya, bence ihtiyacımız var. Çarpıp kapatılan her kapı ses bırakır. Lakin hocamın bize söyleyeceği her sözün bize iz bırakacağına inanıyorum arkadaşlar.
Ne demiş Aziz Nesin;
`` Aynı kâğıdın arka ve ön yüzleri gibiyiz. Sonsuza dek beraber; ama hiçbir zaman birbirlerini görmeyen.``
Bizler görmeyi bir öğrensek, bakmanın da tadına o an varacağımıza inanıyorum.
Sevgilerle
Özgür KELEBEK
|