Kanser; kontrol mekanizmaları ile yönetilen vücudumuzdaki ahenkli halinin, günün birinde kontrolden çıkıp bozulmasıyla oluşan hastalığın adıdır.
Peki, size bu tanımın yerine kanserin aynı zamanda bir mucize olduğunu söylesem? İnanmayabilirsiniz değil mi? Şöyle ki, ayakkabı bağcıklarının ucundaki parçalar gibi DNA sarmalının ucunda bulunan ve kromozomları koruyan Telomer adında parçalar var. Ama ne yazık ki bu Telomerler her hücre bölünmesinde azalıyor. Sonuç olarak da Telomer bitince o hücre ölmüş oluyor.
İşin ölümsüzlüğü nerede o zaman? Kanser hücresi ise Telomer üreten Telomeraz enzimini kullanarak bu bitişe bir son veriyor ve artık ölümsüz bir hücre haline geliyor. İşte bu sırra vakıf olup da işleyişi vücuttaki bütün hücrelere uygulayabilirsek ölümsüz olabiliriz. Ölümsüz olmak gibi bir derdim yok. Ama her kriz bir fırsattır mantığı ile bakarsak, yukarıdaki tanımda bahsedilen o ahenkli hali bozan, hem de 1 günde bozan kanser, başka bir şeyin çözümü olabilir. Hem de şu dünyadaki en büyük savaşın ölümsüzlük uğruna verildiğini, bütün katliamların, işkencelerin, insan bedeninin sınırlarını ve sınırsızlıklarını ölçmek için yapıldığını düşünecek olursak. Basit bir çözüm olmasa gerek.
İş bu mucizeyi anlamak, öncelikle sorunu anlamaktan geçiyor. 6 yıldır kanser tedavisi gören bir çocuğun annesi, kendisi de meme kanseri olan bir anne, şunu diyor : ‘’ Biz kanser hastaları olarak çok ağır bir süreçten geçiyoruz. Çünkü ülkemizde ve dünyada maalesef bu konuyla ilgili çok net ve aydınlatıcı bilgiler yok. İnsan bilmediği bir düşmanla savaşamaz. Dolayısıyla önce düşmanımızı tanımaya çalıştık. Kanserin ne olduğunu öğrendik. Toplumdan da bu konuda destek bekliyoruz. Lütfen bu konuda bizi yalnız bırakmasınlar. Bize ölecekmişiz gibi bakmasınlar. Biz, bizden sonraki hastalar için umut kaynağıyız. Bizler yaşamak ve yaşama bir yerden tutunmak istiyoruz.’’
Bu anne, kendisi de bir kanser hastası olarak çocuğu için direniyor. Tıpkı geniş ve çorak arazinin tam ortasında yeşeren papatya gibi. Bu noktada anneye düşen, papatyayı görmek, ona odaklanmak ve sayısının çoğalması umudunu taşımak. Bize düşen, onlara göstermek, papatyanın çoğalacağı umudunu onlara aşılamak ve gerekli eğitimi alıp, bilinci taşıyarak, o papatyayı birlikte dikmek. Ve bundan sonra emin olabiliriz ki o çorak arazi, bir papatya tarlasına dönüşecektir.
Neden papatya? Çünkü; temiz sevgi, bolluk ve sıhhat anlamları vardır. Kendi sıhhati de yerinde olmamasına rağmen uğraşıp duran, hastane köşelerinde uyumak zorunda kalan, hangi ilacı devletin karışladığını bilmeden pahalı da olsa tüm maddi sınırlarını zorlayan ve bunu en ufak bir serzenişte bile bulunmadan yapan ve her şeye rağmen çocuğunun karşısında dimdik ve güler yüzüyle durabilen kadındır bu anne. Onlara gül bahçesi bile azdır ama ben aflarına sığınarak verdim bu papatya örneğini.
Türkiye’de her yıl yaklaşık 2500 çocukluk dönemi kanseri görülüyor. 1960’lı yıllarda %5 ‘i iyileştirilebilen çocukluk dönemi kanseri, günümüzde %75 – 80 iyileştirilebilmektedir.
Bu iyileştirme sürecinde çocuk, dış görünüşünde meydana gelen değişiklikler nedeniyle kendini diğer çocuklardan farklı görüyor ve görüntüsünden utanıyor. Maske takıyor çünkü saçları dökülüyor ve tenleri daha bir soluksuz kalıyor. Maalesef bazı kendini bilmezler de dönüp, tren durağında saatlerce treni bekleyen canlı misali bakıyorlar ya, işte o utanma duygusunu daha da şiddetlendiriyorlar. Bu iyileştirme sürecinde çocuk, hem hastane hem de aile, arkadaş ve akrabaları ile iletişim kurmakta zorlanıyor. Tedaviden kaynaklanan bulantı, halsizlik, ağrı, acı, güçsüzlük gibi fiziksel sıkıntılarla beraber sık ağlama, hırçınlaşma ve agresif davranış problemleri ile de sıklıkla karşılaşıyorlar.
Yapılan bir araştırmaya göre, ailenin gelir düzeyinin, annenin yaşadığı kaygı düzeyinde etkisi olduğu ve gelir düzeyi arttıkça annelerin yaşadığı kaygı düzeyinin azaldığı tespit edilmiştir. Kemoterapi tedavisi gören çocuklara ve annelere psikolojik destek sağlandığında, hem çocuğun hem de annenin kaygı düzeyinin azalacağı görülmüştür.
Kanser, bulaşıcı bir hastalık değildir. Maske takılma nedeni, maske takanın takmayana enfeksiyon bulaştırması değil. Tam tersi, takmayanın takana enfeksiyon bulaştırmasını önlemektir. Kaçmamıza gerek yok. Korkmayalım da, bize bir şey olmaz, bulaşmaz. Ama ona da bulaşmaması için uzak duralım yeter. Çünkü en ufak bir enfeksiyon riski, ciddi problemler oluşturabilir.
Şimdi neden bu kadar bilimsel yazı ve tanım? Çünkü annemizin de dediği gibi bu konuda toplum olarak pek aydınlanmış ya da belki bilinçli bir şekilde birileri tarafından aydınlatılmış değiliz. Kişisel olarak amacım kanserli çocukların annelerinin anneler gününü kutlamak ve umutsuz köşe başı tiyatrocuları misali rolümü yapıp, evime 1kg yoğurt kovasıyla dönmek istemiyorum. Evet belki bire bir hissedemem o acıyı, lakin empati kurabilirim. Toplum olarak da tek eksiğimiz o. Görüyoruz, beğeniyoruz (bir tık uzağımızda), kısmen üzülüyoruz, bizim dışımızda belki bir iki kişi daha görür de o aynı yarım ağız üzüntüyü yaşar diye paylaşıyoruz. Sonra yeni sekmeye ihtiyaç bile duymadan başka bir gönderinin beğenicisi oluyoruz. ‘’Like’’ lamayalım, anlayalım.
Like demişken, son zamanlarda ülkemizde ve dünyada çok beğenilen ve hatırı sayılır bir izleyici kitlesine sahip olan Deadpool filminin ana karakteri, Wade Wilson adında ölmekte olan bir kanser hastasıdır. Barda karşılaştığı bir adamın sözüne güvenerek tedavi olmak için gittiği yerde kendisini süper insan oluşturmaya çalışan bir laboratuarda Proje-X adı verilen bir deneyin içinde bulur. Buradaki denekler hayatta çok uzun kalamadıkları için doktorlar ve gardiyanlar hangisinin daha önce öleceği konusunda bahse tutuşurlar. Bu oyuna verilen isim ise Deadpool yani Ölüm Havuzu’dur. Ve bu karakter, oradan sağ kurtulan tek kişidir. Ve belli başlı karakterize özellikleri vardır : Başkalarını ciddiye almaz, inandığı şeyleri savunmaktan ve peşinden koşmaktan asla çekinmez, onu korkutmak kolay değildir, en kötü durumlarda bile bir çıkış yolu bulabilir, onun için büyük ya da güçlü düşman ayrımı yoktur.
Son olarak temiz sevgisinden sual olunmayan bütün anneler ve çocuklarına sesleniyorum. Sizi ciddiye almayanları siz de ciddiye almayın. Sizi korkutmaya çalışan her kim varsa, onları korkuturcasına gülümseyin, inatla sevin ve umudunuzu yitirmeyin. Nice anneler gününü hep birlikte sağlık ve mutlulukla yaşamak dileğimle… Papatyalarınız hiç solmasın. Sağlık ve sıhhat sizlerin olsun. Olacak da İNANIYORUM.
Dipnot: Çocuğu kanser tedavisi gören anne ve babaları destek için kurulan, Instagram ve Facebook üzerinden takip edebileceğiniz bir çok sayfa mevcut. https://www.instagram.com/onkolojianneleri/?hl=tr www.losev.org.tr www.kacuv.org
Ummayın, inanın. İnanırsak varız …
Ayrık Otu
|