Susma dedi, susma uzun ve yorucu bir yoldan sana geldim, beyaz gemilerdenim hâlâ…
Oysa, işte annesinin elleriyle sulara bıraktığı beyaz gemiydi evet ama bir yolculuk öncesinde kalan beyaz bir gemi. Eşcinselliğini keşfiyle beraber, kişisel özgürlüğünü aşklarına bağlamıştı. Kendisi gibi beyaz gemiyi aramaya koyulmuştu denizlerde.. Uzaktan bazen simsiyah gemiler görmüş ve onların rotasından hızla çıkmaya çalışmıştı, bazen de isli gemiler görmüştü. İs bulaşmış tam kararmamış-beyazlığını tam yitirmemiş isli gemiler, acaba benim beklediklerim midir diye yaklaştığı anda beklediği olmadığını anlayamadığı isli gemiler.. Demir atmış ve bir süre onlarla kalmıştı. İşte o isli gemilerin, kendisinin beklediği beyaz gemi olmadığını anladığında yanlarından demir almışsa da, onlardan bulaşan isle bana gelmişti. Şimdi karşımda durmuş, beyaz bir gemiyim, sen de beyazsın; uzun ve yorucu bir yoldan geldim, yanında demir atıp dinlememe izin ver derken, aslında ne kadar da kararmış olduğunun farkında değildi.
Beyaz gemisini, isli gemilere yaklaşmadan bekleme kararlılığına sahip bir kadın bekledim ben yıllarca dedim. Sen çok acizdin, o kadar acizdin ki kararlı ve başı dik bir duruş sergileyerek beni beklemek yerine, boşluklarına yenildin ve isli gemilerde aradın beni. Oysa ben bir tane bile isli gemiye yaklaşmadan bekliyordum seni, ama şimdi görüyorum ki bu karalıkla artık benim beklediğim sen değilsin, renklerimiz tutmuyor, artık bence senin de aradığın ben değilim dedim…Çekildi, bana uzaktan biraz baktı, baktıkça uzaklaştı, uzaklaştıkça küçüldü ve işte yine önümde sonsuz bir deniz görüntüsü kaldı..
Kişisel hikayemden yola çıkarak, biraz özeleştiri yapalım mı? Öyle yumuşak yumuşak ve uzun uzun vurmayacağım, daha sert ve daha direkt.
Bu sonsuz denizde, yanımızda bizimle aynı yolu geçecek bir beyaz gemi beklerken, ne kadar gururlu ve temiz kalabildik? Beklediğimizi söylediğimiz o beyaz gemiyi ne kadar hakkıyla bekleyebildik? İlişkilerimiz bittikten sonra, bir daha dönüp küfürler savurmak ve karşımızdakini karalamak yerine, aynanın karşısına geçip rengimize kaçımız baktık; kaçımız baştan ayağa simsiyahken kendimizle yüzleştik; kaçımız biten ilişkiler ardından sözlerimizle üzerimizdeki karayı diğer beyaza çamur gibi attığımızı kendimize itiraf etti…
Velhasıl, kendime beyaz derken ne kadar doğruyu söylediğimi kim bilebilir? Biraz size, biraz kendime batırıyorum bıçağı, derin derin kesikler atıyorum, kara kırmızıya karışsın, azıcık kan temizler belki bizi… Belki de temizizdir ve beyazlığımıza motif olur, görenler onu korumak için kendimizle ne derin çatışmalara girdiğimizin resmine bakarlar-kıskanarak---
Öyle ki, bu gece de kanayacak ruhum/ruhlarımız. Yarına derin bir sızı kalacak ama başımız daha dik, hangi rengi hangi yollardan geçerek edindiğimizi bilenler olacağız…
Bu hesaplaşmadan, dürüstlüğünü yitirmeden siyah gemi olduğunu kabul ederek çıkanlara da küçük bir teselli vermek boynumun borcudur. –Her renk, zıt renginin varlığını korur, besler ve güçlendirir. Yolculukta sadece beyaz gemileri görmek, renksiz ve sıradan bir dünya demektir. Siyahlar renkliliğimizdir, beyazlardan siyahlara geçenler kadar, kendisini tamirhaneye çekip kaportasını yeniden beyaza boyayabilen gemiler de vardır, dürüstlüğünüz beyazlığın size döneceği inancını veriyor bana, siyahlık kader değil..
DERYA GÖLGE