Önceki yazının devamı....
BÖLÜM 2: Nihayet ikinci evreye girmişsinizdir. Ama zaman ; zaman anlamını yitirmiştir. Geçmeyen bitmeyen bir şey olmuştur. Herneyse ikinci evre daha da zordur. Tüm gerçekler tokat gibi iner yüzünüze ama olsun sorun değildir sizin için. Çünkü ; uzun zamandır aynaya bakmadığınız için yüzünüzdeki gerçeğin darp-ı aşk izlerini fark etmezsiniz bile. Artık bir çaresizliktir, bir umutsuzluktur ki sormayın gitsin. Tüm dizilerin çaresiz karakterlerine dönüşmüşsünüzdür artık. Ne yazıkki birer Bihter Ziyagil, Ferhunde ya da Eyşan oluvermişsinizdir. Sanki bölüm başına ne kadar çok ağlarsanız o kadar fazla kazanacakmışsınız gibi salyanız sümüğünüz sevişmektedir suratınızda.
Kaybetmek çok daha açık ve net birer jpg. dosyası gibi gözünüzün önünde masa üstünüzde durur. Hele ki o mutluysa, hele ki mutluluğu sizin gözünüzün önündeyse ( bunu istemese bile siz o kasten yapıyor sanırsınız) değmesin kimse kıyametinize...
Suçlayacak birilerini arasınız hep. Adeta Ergenekon savcısı misali onun hayatında önemli- önemsiz kim varsa sorgulamaya başlarsınız onun hayatında.Olayla uzaktan yakından ilgisi olmayan, teyzesinin kızı , tenis hocası , hatta yolda size reklam broşürü dağıtan , işi gereği sırıtan palyaço bile `` wanted`` listenizdedir artık. Yaavaş yavaş şizofreni adaylığına doğru yol alırsınız. Yorulursunuz, hem de çok yorulursunuz ama davanızdan vazgeçmeye niyetiniz yoktur. Ayrılık size göre henüz yenidir ( ama herkes üzerinden yıllar geçmiş gibi hatırnaıza saygısızca davranıyor gibi gelir size). Birinci evreye göre daha çok ağlar, daha az gülersiniz. Odalarda yalnız oturmak dahi istemezsiniz. Bu yalnızlık korkusu size terso şeyler yaptırmaya başlar. Biriyle yatıp , diğeriyle uyanırsınız. Onla düşüp , bunla kalkarsınız. Artık isimler eskisi gibi akılda kalır değildir , onunkinin dışında . Onun adı mıh gibi aklınızdadır. Güneş daha geç doğup, daha erken batmaya başlar. İlk okul beşinci sınıfta yendiğiniz karanlık korkusu tekrar su yüzüne çıkar.
Sarhoşluk kavramı değişir artık hayatınızda. Bedeninizi değil , zihninizi uyuşturana kadar; değil onu , kendinizi bile unutana kadar içmeye başlarsınız.Akşamdan kalıp , kusarken yanında sızdığınız klozetle saçma sapan bir bağ kurarsınız , hatta bu bağ alkolün ve sizin psikolojik durumunuzun etkisiyle birleşerek , yavaş yavaş klozeti ayrıldığınız sevgilinize benzetmek gibi sapkınca bir hal alır :)
Ortamlarda istenmemeye başlarsınız, huysuzluğunuz yüzünden... Komiktir ki ; sizin sebep olduğunuz bu nahoş durumuna içerleyip eşinizi , dostunuzu suçlarsınız. Gözünüz çok daha sık dalar uzaklara. Ya da o gelsin diye siz bunu kasten yaparsınız ama eskisi gibi göz dalınca gelen misafir ; gelen ya halanız ya amcanız ya kankanızdır. Artık herkes düşmandır sanki size...
BÖLÜM 3 : Arkanızda kocaman bir kalbi kırık eş-dost sevgili adayı ordusu vardır. O hariç herkes ordadır. Tuhaftır ki ; suçu ne ona ne de başkasına atma isteğiniz geçmiştir. Artık kendinizi suçlamaya başlarsınız. O kadar abartırsınız ki müebbet istersiniz kendi yargınızdan kendinize.
Üçüncü evre unutma evresidir. Diğer evrelerden farklıdır. Zamanla yüzünü unutursunuz. Hayalleriniz eskisi kadar net ve fazla değildir. Örneğin içtikten sonra uğramadan geçmediğiniz ıslak hamburgercinin yeri artık karışmıştır tam olarak çıkaramazsınız. Onun masumca nezaketen konuştuğu kasiyerin ( ki siz bunu cilveleşmek olarak algılayıp kıyameti koparmıştınız) yaka etiketindeki adı bile hatırlarken , o marketin hangi semtte olduğundan bile emin değilsinizdir artık! Beraber gittiğiniz yerlere tekrar yalnız gittiğinizde ya da çok ekstrem durumlarda aklınızdadır o anı ama sevgilinizin yüzü buğulu bir şekilde.
Unutmaktan çok korkarsınız ama engel olamazsınız. İşiniz, uğraşınız hatta yeni bir flörtünüz bile olmuştur. Ama siz hala bu durumu ona ihanet gibi görseniz de zaman sizin lehinize işlemeye başlamıştır ve `` Şov herşeye rağmen devam etmelidir `` ....
BÖLÜM 4: Uzundur geçen zaman. Aranızdan , aşkınızın üzerinizden , sizin üstünüzden !! Dördüncü evre son evredir ama artık sizin ayrılığınızın ilişkinizin bile evresi değildir. Üçüncü bölüm ile arasında neredeyse tüm bölümlerin süresi kadar hatta kadere bağlı olarak aylar, yıllar ya da yüzyıllar geçmiştir(Hani elbet bir gün buluşacaksınız ya :) hani bu öyle yarım kalmıyacaktı ya hani sanat güneşimiz` öyle demişti ya olsun mahşerdesinizdir belki :) )Tesadüfler sırasında olup biter ve kasıtlı olmaz . Kısa süreli bir evredir. Nihayet siz beklemekten vazgeçmişken herşeyi yoluna sokmuşken onu görüverirsiniz ansızın . Bilmem nerenin bilmem neresinde çıkıvermiştir karşınıza. Hala güzeldir, hala o ` dur.Yaklaşıp gülümsersiniz birbirinize , sanki onca kırıklık onca kırgınlık geçmiş gibi. İşe bakın o kurar ilk cümleyi , gemiyi ilk terkedişi gibi ( kimse bana kızmasın ama gemiyi ilk fareler terk eder bunu söylemeden geçmek istemedim !)
O : `` Nasılsın?`` Siz :`` İyiyim, sen nasılsın? `` O: `` Uzun zaman oldu değil mi ?`` Siz : ``Evet uzun oldu ...`` Uzun bir sessizlikten sonra O :`` İyi öyleyse , görüşürüz `` Siz :`` Peki , görüşürüz.``
Siz... Halbuki siz bu konuşmanın hayaliyle aylar geçirmiştiniz.Kurmuştunuz , kurgulamıştınız , yazıp yazıp silmiştiniz. Siz... Peki siz hiç bir şey söylemeden hatta bir kere daha dönüp bakmadan uzaklaşırsınız. Evet pişkin siz ... Sanki kıyameti koparmadınız. Sanki ortalığı ateşe vermeidiniz o giderken ... Hani asla unutamazdınız ?
Gelen minibüsün sağa verdiği sinyal ışığının yanıp sönmesi arasındaki mesafeyle beraber unutuverdiniz tüm herşeyi ve o anlık duygusuz konuşmayı da üstelik... Şimdi tek derdiniz şoföre vereceğiniz bozukluktur artık....
Sevgiler. Nihan Yılmaz.
|