Gün yeniden ışıdığında, dünden çok daha farklı bir insan olduğumu fark etmek, kendinden habersiz geçirdiğin değişim sürecinin en sert kıskacında kendinde yakalanmak gibi bir şeydi. Artık içimden silinmeye yüz tutmuş sevgilerle, adı konulmuş aşk cinayetleri ve bunlara ait faili meçhul dosyaların kapatılmaya çalışıldığı, bu vesile ile eski kendimden yeni bir kendime doğru yola çıkandım.
Evdeki kedimin yüzümü ıslak ıslak yalamaları dışında, dış dünyadan bedenime ve ruhuma herhangi bir tesiri kabul edemeyeceğimin farkına varmam da beni dehşete düşürmüştü.
Aslında dış dünyanın tek tesiri kedim, aynı zamanda belki de dünyamda kalmasına izin verdiğim tek güvendiğim varlıktı. Gece içimde depremler olmuştu. Güven köprülerimin her bir kolonuna dinamit yerleştiren komünist mültecilerin kalbinde hiç mi acıma yoktu acaba?
Mültecilerime, vatanlarından ayrıyken ev sahipliği yapmıştım oysa, geldikleri yerleri özleyerek geçirdikleri her gün onları daha çok sevmiştim. Mülteciler ve yeni –geçici- vatanları arasında, her şey kalın bir samimiyet ipliğinden örülüydü-işte bu yüzden sevgi sonsuzdu- sanırdık!
Oysa bu gün artık, geldikleri yerlere dönmeye karar vermeseler de başka bir yeni –geçici- vatan bulduklarını kolonlarıma düzenledikleri terörist saldırıyla bildirdiler. İçimden Amerika’nın ikizkuleleri gibi yıkılırken ben, belki de geldikleri yere dönmelerini daha kolay kabullenebileceğimi düşündüm. Keşke, beni eski bir şeyiçin terk etseydiler. O zaman belki de kolonlarımı zaten hazırladığım bu olasılıkta, bugün bambaşka biri olarak uyanmamı imkansız kılarlardı.
Şimdi düşünüyorum da, acaba bir son durak meselesi var mı? Yani gelen hep gideni mi aratır; yoksa tüm gelenler ilk gideni mi? Bir türlü çözemedim bu soruyu; ama birincisiyse çok daha fazla sevineceğimi ve kedimin kendi ayaklarını yalaması gibi, tüm ruhumu kendi kendime yalayabileceğimi kestirebiliyorum. Şimdi bu yazıyla gönderdiğim yardım çığlığını duyarak koşup gelenler, kolonlarıma bir akut yardımı yapacaklardır belki de.. Akut yardımının bulacağı şey de bir iç döküşün bünyesindeki isyan ve çıkılmazlık olacak…
Diye biten bir mektup yazsaydım, herhangi bir dostuma…. Kim bu mektuptan cinsiyetimi ya da teröristlerin cinsiyetini keşfedebilirdi ki??
Çünkü aşk bu, bazen kesik kesik- bazen uzun uzun- bazen soluksuz- bazen nefessiz kalırcasına yaşanan ve kimliği olmayan bir duygu. İnsan evladına has olduğu yolunda bilimsel verileri bulunan, her insanda benzer şekillerde tezahür eden, anlamsız hayatın anlamlarından biri ya da bazen hepsi olabilen nadide bir duygu…
Bir kadına aşık olabilmenin, onu ilk önce yatağı düşünmeden-onun tüm hayatına girerek bünyesinde yer etmenin- sonra birbirimizin dünyasını yatakta yan yana uzanırken düşünmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunu bilen binlerce lezce üyesine bu yazıyı yazıyor olmaktan gurur duyuyorum.
Ve güven kolonlarımıza saldırı düzenleyen eski sevgililerimiz de bizim, kolonları yeniden tamir edecek yeni sevgililerimiz de bizim ve en önemlisi kimliği olmayan ve herkesin hayatını anlamlandırabilecek bu koskoca- bu fırtınalı- bu huzurlu- bu karmaşık aşk da bizim… Korkmayalım, yaşayalım yeter ki.. Değişimlerimiz olsun ama ne olursa olsun aşktan uzak düşmeyelim…
Bir kadını sevmekle başlayacak her şey.. gerekiyorsa kezlerce..
DERYA GÖLGE
|