Aktivist=Eylemci= Düşüncesini eylemi ile gerçekleştirmeye çalışan (kimse). *
Misal… Bu kelimenin şöyle bir anlamı olsaydı : “Düşüncesini, sitem ederek gerçekleştirmeye çalışmayı düşleyen (mağdur)”
Hiç sorgulamazdım… Aşk hakkında, cıvıl cıvıl bir yazı yazardım burada size. Siz mutlu mesut, ben mutlu mesut… Neşemize neşe katardık. Lakin… Uyuzluk var serde. Kusura bakmayın.
Süregelen paragraflar; eleştiri, salt gerçek, öfke öğeleri içerdiğinden, sosyal kelebek modundaki aktivist arkadaşlarımızı lütfen bilgisayar ekranından uzak tutun!
Şimdi baş başa kaldıysak, içimi dökebilirim sanırım…
Bak bana, çakal fakat duyarlı dostum… Çok mu istiyorsun acıyı çizmeyi göğe, yere, memene? Diline dramatik, dandik bir hikâye dolayıp, eline alıp aktivist söylemlerinin arz-ı endam ettiği dövizleri, avazın çıkana dek bağıracak mısın? Neye hizmet ettiğini sorgulamadan… Yahut daha iyi ne yapılabilir diye bir kere bile adabınla düşünmeden?
Her bekâret kemerinin çözülüş sıklığında pazarlayacak mısın hikâyelerini travestilerin, küçük gelinlerin, dulların, kaçakların, mağdur kadınların? Düşük tirajlı, kalitesiz sayfalarda mı servis edeceksin bu hikâyeleri? Üçüncü sayfa haberi tadında, eziklik formatında, bir halta hizmet etmeyen acıklı gerçekler mi yedireceksin bize mor yahut pembe mecmualarda?
Farkındalık bir yere kadar hizmet ediyor davamıza. Fakat ağlaya ağlaya gücümüze güç katabilmek, bir ütopya olsa gerek. Nerde başarılı, güçlü, neşeli, samimi, toplumla barışık bir eşcinsel görsek; apolitik, duyarsız ve çekingen sanıyoruz. Nerde bir acıklı hikâye, ‘realite şov’ tadında gelişme olsa, gökkuşağı bayrakları ellerimizde; yürüyoruz, bağırıyoruz, yazıyoruz, duyuruyoruz, eleştiriyoruz fakat daha fazlasına gücümüz yetmiyor. Neden?
Çünkü izole, nefret dolu, yerin dibinde yaşayan, hayatla arası kötü olan, toplumun bir parçası olmayı utanç sayan bizler, bu deveyi de güdemedik, bu diyardan da gidemedik.
Çok rahat olabildiğin, iki tek atabildiğin, dostlarınla buluştuğun gay/gay friendly mekânlar tek tek kapanıyor mu? Biliyor musun ki alıngan hemcinslerimiz yine “zenci alınganlığı”** yaşıyor olacaklar ki, protesto ediyorlar oraları da? Tüm kapılarını kapatarak içlerine, yerin dibine gireceklermiş. Oysa onlar değil miydi bir gökkuşağının altında çığlıklar sergileyip, görünür olmaya adayan kendilerini?
Zor değil, görünür olman bu ıslak, gri caddede… Neden görünmediğini sanıyorsun? Hele ki üçüncü dünya denen kurt sofrası yerde. Çünkü sıradan, fır adamlar sana, pek sıradan olmayan dörder gözlerini dikerek bakacaklar zaten, serseri serseri… Tüm renklerinin solması kimin umurunda? Sen ki baharın yakıcı, mastor ışığıyla; yanmayı, solmayı, kül dahi olmayı göze alıyordun hani? Hem de ezbere söyledin her yerde…
Arkana bakmayı ihmal etmedin bir de. Acaba destek geliyor mu diye? Geliyor(!)
Sanıyor musun ki, senin benim için yırtınıyor bu parti mensubu, Avrupalı eşcinsel kadınlar? Hayır bebeğim… Senin yürek parçalayan hikâyen de eskiyecek. Öznesi, ajitasyon doğurabilecek bir başka sen olan, benzer cümleler kuracaklar yine büyükler… Ve küçükler gözaltında sabahlayacaklar yine! Acıdan beslenen medeni dernekler, kendi reklamlarını izletecek zorla dünyaya yine!
Dünya yedi rengin karıştığı bir tuval dostum. Bu yüzden dışkıdan farksız rengi. Ve sen… Nevrotik bir aktivistin elindeki fırçanın en kopmaya hevesli kılı bile değilsin…
Depresif, sosyal, sözde eylemci kelebekler… Bırakın sürtünmeyi artık, zevk de vermiyor! Bir sosyal ağ kurun mesela, hoş bir mekân açın, yardım havuzu oluşturun. ‘Başarılı hikâyeler’ klişesine bile razıyım. İyi şeyler yapanları destekleyin, kıskanmayın. Topluma karışın, sokağa çıkın. Ya da daha yaratıcı olun mesela.
(Bkz. Şükran Moral)
(Bkz. FEMEN)
(Bkz. Ayşe Arman- http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12053542.asp)
Yok… ‘Ben keyfime bakarım. İşime gelince aktivizm yaparım’ diyorsanız… U2 ‘nun muhterem solisti Bono Vox’u örnek alan hobi aktivistlerinden olmanız muhtemel. Oysa ki bu hayran zincirinin zayıf halkası, siz; Bono’nun insan hakları ihlali var diye yıllardır Türkiye`ye gelmediğini, insan haklarında birden çağ atlamışız gibi birden karar değiştirdiğini, hükümet makamında ağırlandığını, zamanında Pavarotti ile vereceği ortak konseri için İtalya’ya uçarken, sadece kaptan köşkünde kalabilmek için bin 1700 doları seve seve ödediğini; konuyla alakası yoruma açık olsa da U2’nun geçen yıl 108 milyon $ kazandığını bilmiyor olabilirsiniz.
Yok… ‘Ben trajedi kumkumalığı yapacağım, isyankâr bir keşim, böyle iyiyim. Ağlayıp, içerek, dünyayı özgürleştireceğim. Acıklı hikâyeleri öfkemle karıştırıp, herkese haykırmaktan ötesine razı değilim’ diyorsanız… Pekâlâ. Yeter ki isteyin, acı dubaracıları… Ben size yedi köşesinden bu dünyanın, yedi ayrı renkte ve tatta, hemcins kanı toplarım!
Yaparım.
* http://www.tdksozluk.com/s/eylemci/
** Burada, “zenci alınganlığı” kastım; içinde ‘siyah’ geçen bir cümle kurduğunuzda, bir takım zenci arkadaşılarımızın, olumsuz anlamda üstüne alınarak, kırılgan ve saldıran tavır sergileme eğilimidir.(Biraz Hollywood komedisi tadında oldu bu, kabul )