Gönlümün sırtına bir yelek atmıştım, sonbahar sevişirdi dallarım ile... İçimde bir kıvılcım var olup yangına bedel dumanlanırdı. Okyanus dokunmaya ürkerdi, kendi buharını tatmaya korkardı. Kafatasında bambaşka bir vücut vardı. Nazikçe tecavüz etmek istiyorum ona, tebessüm ile boğazıma nokta tıkayan bir bedendi o. Sözüm tükenmezdi ona, iki nokta da ben yetiştiririm kendi gırtlağıma... Vakit bağıra çağıra demlerken bizi, biraz yanaştığında tekme tokat sevişirdik düşüncelerimizle... Devirirdi beni cümlelerinde, basardı ünlemini içime. Korkmazdı acıtmaktan, korkmadığım için acımasından…
Akıl gurultumdan onu duyamıyordum başlarda. Kalbimin peşine düştü düşeli aklım kayıplara karışmıştı. Besleyebilecekse yanaşmalıydı fakat kuru kuruya onunla dolan, boşalmış içime su dahi serpememişti. Tüm yüzsüzlüğümle açmıştım ağzımı yummuştum gözümü. Küçüktüm; gerçi çocuğum ben hala, trilyon yaşlarında hala anne rahminde saklanan bir hücreyim. Öldüğüm gün ilk ergenlik sivilcemi çıkartıp oynayacağım...
Ardından söndürüldüm aniden... Fark etmiştim ki aşk uzaktakinin adıymış... Yakınken sadece bir anlık hevesmiş. Fantezilerden soğuyordum onu düşledikçe, onu düşünemedikçe. Başıma sık sık üşüşenler tarafından üşüyerek korkutuldum. Bilerek, kendisi tarafından, benim bilmediğim bir şekilde oldu. Bu daha korkutucuydu.
Beni Tanrı sanmamalıydı, her arzunuzu yerine getiremezdim ben. Saklardı kendini ruhum, gizli bir köşeye. Ağlayıp dururdu kuytuda kendi için... Bencilce incittim onda ki kendimi. Pişman olmayacak kadar kibirli ve anlamlı bir asalet siz anlamasanız da. Muz yedi diye kendini kadın sayan maymun iştahlı dişiyle tanışmamıştım hiç aynalarda. Meğer ben ne kadar hovardaymışım! Kuşanmıştım aslında annemin rahminde giyindiğim ten kokan zırhımı, hazırdım... Koparsaydı fırtına, geçemezdi tenimden kasırgası dahi. Fark ettim ki kimsenin aşkı sevdası kalıcı değilmiş insan tenimin hafızasında.
Gidemez günlerim, toplarım onları teker teker tenimdeki çiziklerde. Koleksiyonunu yaparım saatlerin, biriktiririm günleri. Bir kelebek koleksiyonu tutturmuş zamanım, renklerini çalıyorum insanlardan. Ben bir ruh hırsızıyım. Tekrar yaşayamayan, yaşanılamayan rengârenk kanatlarımla gömüleceğim akıllara, toprağıma mumlar dikilecek, türbesi olacağım hevesin... Uçamam yalnızlıktan, yorgunluktan zamanla kuruyacak kanatlarım... Affedilişlere muhtaç olmaya ihtiyacım olduğunu gururuma tekme atmamak namına saklayacağım evrenden.
Keşke kaba kuvvetin mantığını anlayabilseydim, dokunsaydım size derin derin... Aşklarımla sevdalarımla, gönlümle konuşmaktan korktuğum için yazıyorum, insanlarla konuşmaktan korktuğum için. Okumuş gözlerle kulak misafiri olurlarken bana, ses çıkartamıyorlar. Mırıldansalar bile benim öncesinde sağır edilen kulaklarımı titretemiyorlar. Sakin, sessiz izliyorlar taraflarında. Sitemlerinden, müdahale gürültülerinden, yanlış anlamalarından bihaberim. Haberdar olmak istemediğimden yazıyorum. İşteş fiilleri sevemiyorum. Sevişmekte dahiL… İsteyemiyorum. Kendimi duyamayacak kadar yakın olmak istemiyorum onlara. Her dediğimi dalga veya sansürlü anlamaları epey içime kapatıyor beni. O dalgalarda boğabilirler insanlığımı. Bu yüzden... Sağırım ben, dilsizim her daim. Bana, benim kendime yaklaştığım gibi yaklaşın... Tüm duyularınızdan kurtulup akla sahip gözlerinize itimat edin...
Ben yazamam her zaman... Uzun uzun yazmak gelir içimden kısa ünlemli duygularım depreştiğinde... Deprem yaratır hislerim, kalemimin ucuna nişan alıp kırarlar ilhamımı. Yıkılırım. Zannederler ki pes edişimin fermanıdır bu durum. Oysa ki hırsımı kamçılarlar hızsızlıklarıyla. Enkazım dahi sayfamı korkutur, ruhumun soluğu parmak uçlarımdan kırmızı mürekkep akıtır. Devamını görüp kıskanırım ardından cümlelerimi ve silerim zihnimi. Saklayamam kendime dahi... Bu yüzden defter defter yakmışımdır mazimin çetelesini. Kimse okusun istemem. Kimseye kalemimi, kâğıdımı, klavyemi ya da her ne ise yar etmem, elimde değil edemem. Kendimi dahi okutamam insanlara bazen... Bu görünürde ki karalama zamanında ara ara tükürdüğüm ardından yalayıp kendimi tiksindirdiğim ve şuan yüzünüze kustuğum satırlardan ibarettir. O kadar acizimdir. Yenilgiye alıştığı için sevinip galibiyete kavuşanlardan olmanın acizliği.
Kıskançlığım da sadece kendimedir. Ben bana aşığım, bana sevdalı... Aldatırım ben hariç her kim varsa içimde, dışımda. Acısı oldum ömrümün sofrasının... Acıyorum kendime bazen, acıtıyorum kendimi... Ben acıyı seviyorum... Saçmalıyorum da. Ve ispatıdır yazamıyorum dediğim anda yazıverişlerim.