Ben bir küçük eşcinselken, hımmm…sanırım beş yaşında, Mersin’in bir köyünde(babamın köyü) büyücek bir avluya bakan beş altı evden birinde yaşıyorduk. En sevdiğim şey; Saliha Abla avluda çamaşır yıkarken(elde) babamın aldığı küçük, çocuk sandalyeme tüneyip onu seyretmekti.
Ona bakmanın beni neden bu kadar mutlu ettiğini o dönemde bilmiyordum belki de bildiğimi bilmiyordum. Sabahtan akşama kadar o sandalyede oturup onu izleyebilirdim. Sıkılmadan, oturduğum yerden kalkmadan, yemek yemeden, su içmeden. Ben bir küçük eşcinselken, beş yaşındayken, sanırım Saliha Abla benim ilk aşkımdı.
Altı yaşımı bitirmiştim. Babam Mersin merkeze taşınmamızın eğitimim için daha iyi olacağını düşünmüş ve taşınmıştık. Okulda ilk günümdü, herkes nasıl ağlıyor anlatamam. Boğazları patlarcasına, benim hiçççççç sesim çıkmıyor, keyifliyim. Bunun nedeni sıra arkadaşım Aliye; şuan sadece kıvırcık saçlarını ve hanımefendiliğini hatırladığım.
Üniversiteye kadar hiç sevemediğim okul hayatım Aliye sayesinde çok keyifliydi o dönemde. Birine duyduğumuz sevgi, beğeni nasıl da hiç sevmediğimiz şeyleri sevdiriyor bize. Daha önce hiç tanımadığımız, bilmediğimiz “bir başkası” nasıl da etkili olabiliyor beynimizde vücudumuzda ve ruhumuzda. Tüm benliğimizde anlam kazanabiliyor.
Ortaokula başka bir mahallede başlıyorum, babamın vefatından sonra annem benim o çok sevdiğim evimizde yaşamak istememiş taşınmıştık. İlk defa apartman dairesinde oturuyorduk. Hayatım, okulum, evimiz değişmişti. Mutlu olmam için; bulunduğum ruh halini düzeltmem ve çevremle uyumu yakalamam gerekiyordu. Acaba aşık mı olmam gerekiyordu ?
Mavi montuyla okul sırasında adeta parlıyordu. Mavi mavi gülümsüyordu. Birden “Türküm doğruyum çalışkanım.yasam küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak….diye gürleyen bin beş yüz kişinin sesiyle kendime geldim. Çoktan aşık olmuştum. Eve geldim, hava sıcaktı balkonda oturmuş etrafa bakınıyordum, gözlerime inanamadım tam karşı apartmanın ikinci katında bana merhaba diye el sallayan biri vardı, bu oydu.(çok normal bir şey yapıp, “merhaba” demek istemişti okul arkadaşına, yani bana) ben ise daha sonraları da aşık olduğumda hep yaptığım gibi aptalca bir hareket sergileyip, hızla aşağı eğildim, balkon brandasının beni gizleyebileceği şekilde aşağı eğildim, itiraf ediyorum; saklandım Neden bilmiyorum saklandım işte, daha sonra bunu yüzüme vurduğunda “yooo kağıdımı düşürmüştüm” gibi bir şey saçmalamıştım. Ama aşk böyle bir şey işte anlamsız, istemsiz hareketlerde bulunmamıza neden olabiliyor. Bunu yapan başka kişileri de biliyorum. Saçmaladığımız konu, her yaşta değişim gösterse de saçmalıyor olmamız sabit. Gerçek sebep ne acaba? Gözden düşme tehlikesi, sevildiğimize ilgilenildiğimize bir türlü inanamamak, fazla heyecandan kendimizi kontrol edememek vs.. vs..sanırım. Adı Simten’di öyle yakın arkadaş olmuştuk ki kalbim duracak sanıyordum, sanki sevgiliyiz(tabi ki cinsellikten uzak, tamamlanmamış ve o nedenle de saf aşk) ben şubat tatilinde köye gidip te geri döndüğümde bana küsmüştü. Neden konuşmuyorsun dediğimde bilmiyorum dedi. Belki de o da saçmalamaya başlamıştı. Beni göremediği için kızdığını hissetmek müthiş zevkliydi. Yazın ise yaylaya gittiklerinde onu göremediğim üç ay bir ölümdü. Her gün odamda ışığı söndürüp perdenin arkasında onların evini gözetledim, evlerinin ışığının tekrar yanması üç ay aldı. Cep telefonu, internet yok tabi o zaman. Onu yeniden görebilmek için beklediğim bu üç ayda hissettiklerim öyle yoğundu ki “sırrımı” paylaşmasam, bölmesem, azaltıp küçültmesem beni boğabilirdi. Büyük ablamı seçtim bunun için. Bir gün evde ikimizken, abla dedim sana bir şey diyeceğim, ben Simten’i çok seviyorum. Ee dedi. Yani öyle böyle değil baya çok. Ve sonra anlattım onu göremediğimdeki hislerimi, yanımda olduğunda ne hissettiğimi vs.. Ablam bana12-14 yaşlarında çocukların kendi cinsleriyle biraz fazla vakit geçirmelerinin normal olabileceğini eğer 16-18 yaş arasında da bu devam ederse ona söylememi söyledi. Ve yıllar sonra ben lise sona giderken ve Simten’e olan aşkım hala devam ederken ve biz hala “en samimi” iki arkadaşken, ablam bana nasıl gidiyor her şey dedi. Kastettiği ona anlattıklarımdı. Ama ben, geçen zaman içinde ve bunları yaşadığım tarih dilimini de gözönüne aldığımda, aşkımı bir sır gibi senelerce saklamam gerektiğini, malesef çoktan anlamıştım. Bir sonraki yazıda; o şimdi üniversiteli.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
|