Kâinatın canlı veyahut cansız alt kümelerinin tümünde bir sevgi bağı ve aşk mevcuttur. Aşk ve sevgi Dünya’nın kendi ekseninde başının dönmesine sebep yegâne unsurlardır. İçinde ruh barındırmayan toprak ve sudan tutun yeşilini kâh yediğimiz kâh soluduğumuz bitkilerden tutun; bizi doyuran, dost olup boynumuza sokulan gerek sesi gerek bakışıyla hayatımıza aldığımızı düşündüğümüz nitekim hayatlarına paldır küldür girip katlettiğimiz hayvanlara kadar aşk bakidir. Algı eşiğimizin heybetinden hücredeki tutkuyu, ruhsuz varsaydığımız atamda ki ihtirası bilhassa fotonda ki ateşin keskinliğini keşfedemiyoruz.
İğnenin ipliğine, hamam böceğinin karanlığa olan aşkı gibi… Sabahın güneşe, gündüzün şafağa, gecenin aya, yıldıza olan sevdası gibi belki de… Kendinizi beyninizin elinin tersiyle itip ufkunuzu yakalayın ve pencerenizden dışarı fırlatın. Kalbinizi gözbebeklerinize istifleyip bir de öyle seyredin. Eğer ki başarabilirseniz ufkunuz yere düşmeden gönül gözünüzün estirdiği rüzgâr onu diyar diyar gezdirecektir. Zira duyguyu somut duyulara yüklediğimizden aşkın sesini alamıyoruz. Aşk keyiften ibaret bir gözlem gerektirir. An ve an gerçek aşklara şahitlik ediyoruz. Elimizi uzatıp tokalaşsak huzura ve zevke sarılmaktan kendimizi alıkoyamayız. Hatta bir de öpücük kondururuz hayatın aşkla yanan sıcacık yanağına ve adını ‘Barış’ koyarız. Nesnesel aşklardır ibretlik olup insanı güruh içinde bir ruh olmaktan sıyıran. Şuan da dahi bunu karalarken siz ise okurken bir aşka tanıklık ediyoruz. Mürekkebi damlıyor kalemimin; aşkının ona karşı okyanus, dağ, dünya olduğu kâğıdıma…
Bu kadar tapar mı bir kalem kâğıda, bu kadar ister mi bu kâğıt kalemini bilemiyorum. Ona her değişinde, dokunuşunda bir başka güzelleşiyor kâğıt. Onu masaya yatırmış desenlerini tenini şekillendiriyor kalem. Derbeder bir aşk misali biliyor ki; kendini kâğıt yapan tek yâri, üzerine anlam işleyen yegâne aşkı, sadece kalem…
Ve sona doğru, bir gün kalem kâğıdın artık daha yavaş, artık daha sessiz, artık daha soluk belki de artık daha tükenmeli titriyor üstüne. Zanneder ki bıktığından bu bitkinlik lâkin bilmez ki onun sevgisi kalemin halini çaresiz kılan. Her an kâğıdına dokunmanın arzusu onu bu kadar tez bitiren. Belki de kâğıdın kalbinde, boş yer bırakmama çabası Onu son mürekkep zerresinden ayıran…
Belki de en sonunda hem onu tamamlayıp, kendini bitirip, ama onunla… Bir başka fasıla yine birlikte atılmak… Bazen çöpte sevişecek kadar mütevazı âşıklardır onlar. Bazense nesnesel aşktan bihaber yüzlerce insana kendilerini takdim edecek kadar cüretkâr, yol gösterici ve hayata bağlayıcı olabiliyorlar.
Perdeyi sonuna kadar aralayın, koltuğunuzu pencerenin kenarına sürükleyin. Avucunuza bir bardak çay tutuşturun. Açın pencerenizi ve gecenin karanlığında titreyen bir bedenle ufkunuzu fırlatın. Çayınızın buharıyla sigaranızın dumanı kurlaşırken rüzgârın yapraklarla olan dansını izleyin…
Ogan İnsan
Tarih: 24.03.2011
Okunma: 2876
Paylaş
Face
Blog
Frien
Mysp
Twit
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısının tüm hakları lezce.com'a aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, alıntılanan sayfaya aktif link verilerek kullanılabilir.
Not: Bu sayfalarda yer alan Köşe yazıları ve okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan lezce.com sorumlu tutulamaz.
Bu yazıya ait yorumlar
Yorumlayan:N_H_L
keyifle okudum:)
Yorumlayan:cholito
kalemine sağlık... aşkı hiç bitmesin(;
Yorumlayan:hatirla_s
keyifli ve sürükleyici bir yazı olmus :)) tebrikler !!
Yorumlayan:TUBAM
tüm yazımların gibi buda çok güzeldi bu paylaşımın içinde teşekkürler ogan insan
Yorumlayan:beyazzzakkum
Ve sona doğru, bir gün kalem kâğıdın artık daha yavaş, artık daha sessiz, artık daha soluk belki de artık daha tükenmeli titriyor üstüne. Zanneder ki bıktığından bu bitkinlik lâkin bilmez ki onun sevgisi kalemin halini çaresiz kılan.....