Hiçbir sınır gri renkle boyanmaz, boyanamaz. Ben hep sınırlarla içli dışlı, nefes alıp verdiğimden olsa gerek, bu renk bana çok uzak bir skalada, fakat siması tanıdık bir yabancı. Ama bu şehirde, bu ülkede, üstelik bu dünyada öyle çok adı, tadı gri olan var ki… Onun soyadını sorarsanız: ‘Çoğunluk’ tur. Cinsiyeti erkeğe yakındır, göbek adı kadındır, yaşı önemli değildir. Çok konuşur ama pek az şey anlatır. Şemsiyesiz dışarı adım atmaz, her sabah yatağını özenle toplar. Kışın dondurma koymaz ağzına, hızlı araba da kullanmaz, öğle yemeklerini hep aynı restoranda yer. Yıllardır aynı gazeteyi okur, yazarlar değişir ama köşeleri okuma sırasını bile değiştirmeyen köşeli biridir. İmaları çok sever ve net olamaz. Kararsızdır ve asla kırıcı olamadığından, zararsızdır(!). Aşklarını hep platonik yaşar, güzel ve zeki kadınları sever ama çirkin ve kurnaz olan biriyle evlenmeyi seçer. Aşktan korkar.
Tercih şansı olsa, hayatı çoktan seçmeli yaşamayı seçer. Açık uçlu soruları yanıtlamakta başarılı sayılmayan biridir o. Şiir okumaz; dua okur ama anlamını sorgulamaz. Doymak önemlidir onun için, yemek kültürünü pek kafasına takmaz, taksa da yakışmaz ona. Lükse düşkündür ama zevksizdir. Modern sanattan anlamaz, hatta onu küçümser, saygı duymaz. Çıplaklığı, şehveti arzu eder ama takdir etmez. Pek soru sormaz; zaten aldığı yanıtları da rüşvet almışçasına sorgulamaz. Takım tutmaz, siyasi görüşü yoktur ama hep çoğunluktan yanadır, böyle iyidir o. Tek, bilemedin çift tarzda müzik dinler; bundan farklısına tahammülü yoktur. Saçını hep aynı beceriksiz berbere kestirir, hep aynı bakkaldan alışveriş yapar ve hep aynı markaları tercih eder. Barış yanlısıdır, savaşa hep karşıdır; zaten kendi hayatı da süt limandır. Birinden kitap ödünç aldığında onu bir köşede unutur, geri vermez. Kimseye borç vermez, kimseden borç almaz. Abartmayı sever, sürekli şikayet eder ama çözüm üretmez. Birine karşılıksız bir yardımı dokunsa endişelenir, kullanıldığını düşünür. Yan cebi doludur. Dokunanı içinden anar.
Değişim onu çok korkutur. Evinin boyası değişse, dünyası yıkılır. Hep aynı fıkraları anlatır, espri yapamaz. Özgürlükçü değildir, herkes ‘tek tip’ olsun ister. Çok televizyon izler, televizyon kumandasını naylonla kaplar. 3 renk çorabı bulunur: Siyah, beyaz, gri… Evinin zili uzun çalar, telefonu son zamanların en popüler parçasıyla çalar. Evcil hayvan beslemez, sevmez. Çok çocuğu olsun ister ama sorumluluk da almaz. Bayramlarda cillop klasik ciciler giyer, öldürsen başka bir şey giymez. Evini asla öğrenciye kiraya vermez. Üst komşusunun gürültü yapmasından rahatsız olursa, tavana sopayla vurur, asla gidip uyarmaz. Dedikodu yapar. Uzanamadığı ciğere mundar der, bir yandan da hala uzanmaya çalışır. Çok hata yapar, ona sadece başkalarınınki batar. Karı ile kocanın arasına girmez. Sokak kavgalarına uzaktan bile bakmaz, merak etmez, yolunu değiştirir. İntihar edenleri anlamaz, küçümser, zayıf bulur. Doktorlara çok güvenir, çok ilaç kullanır. Sürekli bir yeri ağrır ya da sürekli üşür. Az düşünür… Empati kuramaz, ‘hayır’dan anlamaz. Aldatmaya yakındır ama aldatanı da affetmez. Seksi ciddiye almaz.
Ayrıntılara önem vermez, görmek istemediğini görmez, duymak istemediğini duymaz. Sevmedikleriyle dahi ‘bir gün işi düşer belki diye’ iletişir. Bayramlarda sinemaya gider. Yere çöp atar, geri dönüştürmez. Hiçbir psikolojik rahatsızlığını teşhis ettirmez, bilmez, onarmaz. Delileri, Çingeneleri, eşcinselleri (kendi eşcinsel iken dahi), hippileri, serserileri sevmez, onlardan ödü kopar. Hayat bir sağnaksa eğer, tente altında dahi şemsiye tutan adamdan kadın budur. Genellikle pazartesileri, biz ona dönüşür ve şikayet ederiz.
Biz grileşmiş halimizle bile ondan çekmeye devam ederiz. Konuşur da konuşur, yargılar da yargılar. Ne çaçalığımız kalır, ne paçozluğumuz. Bu yüzden böyle tipler bana hep korkunç gelmiştir. Öyle değil mi Bukowski? Ne diyordun?
“Beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı traşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizlerden çok sapkınlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.” C.B.
Gece DEMİR
|